Ahlâk; Arapça’da “seciye, tabiat, huy” gibi anlamlara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğuludur. Sözlüklerde çoğunlukla insanın fizik yapısı için halk, mânevî yapısı için hulk kelimelerinin kullanıldığı kaydedilir.
Câhiliye döneminin bütün ahlâkî faziletlerinin arkasında kişinin veya kabilenin gururunu (fahr), şeref (mecd), öfke (gazap), kavmiyet (hamiyye) duygularını tatmin etme, asâlet, cömertlik ve yiğitlikle şöhret kazanma, saygı görme, insanlarda hem korku hem de hayranlık duygusu uyandırma arzusu yatmaktaydı. Esasen bu dönemin, fert ve kabile gururu, kibir ve serkeşlik nitelikleri dolayısıyla câhiliye diye anılır.
İslâm Dini kibrin, aşiret ruhunun, rekabet ve küçümseme duygusuyla geçici hazlara düşkünlüğün doğurduğu kaba ve hoyrat geleneklerin karşısına insanın nefsini dizginlemesi, tabiatını öfke ve şiddetten koruması anlamına gelen hilim ve şefkati koydu; bu suretle insana, o güne kadar kendi dışındaki varlıklara çevirdiği mücadele enerjisini kendi nefsinin kötü temayüllerine karşı yöneltmesini öğretti.
Cahiliye anlayışı ile Arap kabilelerinin hayat tarzları, örfleri ve uygulamaları üzerine sağlıklı, ahlaklı bir toplum yapısı kurmak mümkün değildi. Onların koyu ve anlamsız bir kula kulluk ettikleri düzenleri, yüksek bir ahlâkın kurulmasına başlı başına bir engel teşkil ediyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber bir olan Allah’a bağlılık, sadece Allah’ın koyduğu ölçülere göre hayatı düzenleme, ölçüyü sadece ve yalnızca tüm insanların Rabbi olan Allah’ın istediği toplusal bir düzen oluşturdu. Böylece kabile menfaati, maslahatı, torpil, ahlaki ve insani temellere dayanmayan keyfi ve beşeri ölçüleri insan olmanın önüne koyan düzenin canına ot tıkadı. Kabile ve soy sop (hasep nesep) anlayışı yerine Allah’a saygı (takvâ), ferdî ve sosyal planda yücelmenin ve değer kazanmanın ölçüsü haline gelmiş; bu ölçüye uygun olarak İslâm’ın öğretileri, Allah’ın bütün yaratıklarına karşı merhametli olmayı, beşerî ilişkilerde dürüstlük ve güvenilirliği, karşılıksız sevgi ve fedakârlığı, samimiyet ve iyi niyeti, kötü eğilimlerin bastırılmasını ve daha birçok faziletleri ihtiva etmiş bulunmaktadır.
İslama göre ahlak, insanın varlıklarla ve insanlarla ilişkilerinde nasıl davranması ya da davranmaması gerektiğini gösteren değer yargıları bütünüdür. Başka bir deyişle ahlak, toplumun tüm değerlerini kapsamı içinde bulundurur ve toplumsal yapının temel direği olmayı her şeyiyle hak eder.. Ahlakı bozulan toplumların yapı direkleri kırılır ve çatı üstlerine çöker. O toplum yok olmaya mahkumdur. Ahlaksız toplumda ne insani ne de İslami bir yapı oluşamaz.
İslam’ın beş temel ilkesi olan nesli koruma, dini koruma, malı koruma, canı ve aklı koruma ilkeleri, temel direği kırık bir yapı içinde varlığını sürdürebilme şansı bulamaz. Bu ilkeleri gözetmeyen, temel taş olarak görmeyen düzenler insani bir toplum inşa edemez. Ahlakı olmayanın dini de olmaz, vatanı da olmaz. Helak olmaya mahkum bir toplum yapısı oluşur.
Ne yazık ki ülkemizde özellikle son yüz-yüzelli yılda, ahlaki değerlerimiz toplumsal anlamda sistematik ve kapsamlı bir şekilde yozlaştırılmış ve bu yıkım günümüze kadar devam edegelmiştir. Şer güçlerin çabaları, önemli ölçüde başarıya ulaşmıştır. Batılıların çağdaş cahili değerleri, İslam’ın yerleştirdiği güzelliklerin yerini aldı. Türk toplumunun büyük bir bölümü ahlaki çöküntü içinde kıvranmaya başladı. İntiharlar, infazlar, cinayetler, uyuşturucu müptelalığı, namussuzluk, ahlaksızlık, çocuk istismarı, rüşvet, adaletsizlik, liyakatsizlik vs. küfre ve kafirlere ait tüm bozuk ve kötü özellikler maalesef toplumumuzu sarıp sarmalamaya başladı ve şimdilerde de ayyuka çıktı. Bu çarpık yapıyı inşa edenler ahlaksızlığın adına da utanmadan ‘’muasır medeniyetler seviyesi’’ dediler. Muasır medeniyetinizle birlikte, yerin dibine batasınız inşallah.
Önümüzde çok önemli meseleler bulunmaktadır. Savaşa girmemiz an meselesidir. Allah ülkemizi korusun. Savaş hem dış güçlerle hem de içimizdeki siyonist hainlerle olacak. Meselelere ‘’her şerden bir hayır çıkar’’ mantığı ile baktığımızda çok büyük acılar yaşamış olsak bile, İslam ve insanlık adına çok önemli kazanımlarımızın olduğunu da görmeliyiz. Sevgi, saygı, iyilik, dürüstlük, ahlaklı ve edepli olma, kimseye kötülük etmeme, herkese iyilikle yaklaşma, haksızlıklara karşı çıkma, mazlumun yanında olma, zulme karşı çıkma, kula kulluk etmeme, Allahtan korkma, kuldan utanma, yaradılanı yaradandan ötürü sevme, komşusu aç iken tok yatmama ve benzeri ilkeler doğrultusunda altı yüz yıl dünyayı yöneten Osmanlı, dünyaya insanlık ve ahlak dersi veriyordu. Müslümanların ahlak ve karakter önderi ve örneği Osmanlı’yı yıkan vahşi batı ve ona uşaklık eden yerli işbirlikçiler, İslam’ı öcü olarak tanıtıp, İslam düşmanlığını, hem dünyada hem de ülkemizde yaygınlaştırdılar. Önemli ölçüde de başarılı oldular. Ancak Allah’ın yüceliğinden habersiz olan bu kafir sürülerinin boyaları aktı ve gerçek yüzleri İsrail’in sadistliği sayesinde ortaya çıktı. Bütün sloganlarının sahte olduğu görüldü. Hürriyet, adalet, insan hakları vs. dediklerinde şimdi çok iyi anlıyoruz ki sadece Siyonist kafirlerin haklarını, hürriyetini kastediyorlar.
Şimdi kendi vatandaşları bile bu alçak, zalim, sadist siyonist anlayışa lanet etmektedirler. Şerden hasıl olan hayrı görebiliyor muyuz? Bu, yüce Allah’ın bir hikmetidir. Kendilerini çağdaş ve medeni olarak lanse eden katil sürülerinin dünyaya verebilecekleri, söyleyebilecekleri hiç bir şeyleri kalmadı.
İçimizdeki hainlerden kurtulmamız ve özümüze dönmemiz için hayırlara vesile olması dileği ile, Allaha emanet olun. Saygılarımla..
İDRİS ORTAKAYA
Yorumlar
Kalan Karakter: