İkinci Dünya Savaşı'nın ardından 27,50 dolara satın alınan silik, su lekeli bir el yazması, 1946 yılından bu yana Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin kütüphanesinde pek de fazla dikkat çekmeden bekliyordu. Ancak bu durum çok yakında değişecek.
Zira iki İngiliz tarihçi, Latince "Büyük Özgürlükler Sözleşmesi" anlamına gelen Magna Carta Libertatum'un (kısaca Magna Carta) sonradan üretilmiş bir kopyası olduğu düşünülen bu lekeli el yazmasının paha biçilemez bir orijinal olduğunu ortaya çıkardı. Söz konusu belge dünya üzerinde bilinen yedinci orijinal Magna Carta oldu.
İLK OLARAK 1215'TE KALEME ALINDI
Bireyin hak ve özgürlüklerini koruma altına alan ilk belge olarak tarihe geçen Magna Carta, 1215 yılında Canterbury Başpiskoposu Kardinal Stephen Langton tarafından kaleme alınmıştı. Kardinal Langton'ın, "Kötü Kral" olarak bilinen Kral John ile isyancı baronlar arasında barışı sağlamak amacıyla yazdığı bu belge, zamanla dünyanın dört bir yanındaki demokrasilerin temelini oluşturan bir metin haline geldi.
Magna Carta'nın ilk versiyonu ilerleyen zamanda geçersiz sayılsa da Kral John'un oğlu 3'üncü Henry, sonuncusu 1225 yılında olmak üzere elden geçirilmiş versiyonlarını kabul etti. Henry'nin oğlu Kral 1'inci Edward ise 1225 versiyonunu 1297 ve son olarak 1300 yılında yeniden kabul etti.
İbadet haklarının korunması, vergilerin sınırlandırılması ve adaletin tarafsız olması gibi detaylar içeren Magna Carta'nın adil tutuklanma ve yargılanma hakkı dahil çok sayıda maddesi bugün bile hem İngiltere'de hem de birçok ülkede yasalarının bir parçası olmayı sürdürüyor.
UZUN YILLARDIR REPLİKA DİYE BİLİNİYORDU
The Telegraph'ın aktardığına göre, Magna Carta'nın nihai versiyonundan geriye altı kopya kaldığı, Harvard'ın 1946 yılında Sotheby's Müzayede Evi'nde yapılan bir müzayededen satın aldığı belgenin ise gayrı resmi bir replika olduğu düşünülüyordu. Nitekim Sotheby's'in müzayede kataloğunda "kopya, 1327'de (yanlış tarih) yazılmış, kısmen silinmiş ve rutubet nedeniyle lekelenmiş" ifadeleri yer alıyordu.
Ancak King's College Londra ve East Anglia Üniversitesi'nden araştırmacıların gerçekleştirdiği bir analizde, belgedeki el yazısının, harf boyutlarının ve uzatmalarının, orijinal belgeyle uyumlu olduğu görüldü.
El yazmasının tam değerini öngörmek mümkün değil. Ancak 1946'daki 27,50 dolarlık fiyatın (bugünün ekonomisinde yaklaşık 500 dolara tekabül ediyor), belgenin gerçek değerinin yanından bile geçemeyeceği söylenebilir. Nitekim 710 yıllık başka bir orijinal Magna Carta kopyası, 2007'de müzayedeye çıkarıldığında 21,3 milyon dolara alıcı bulmuştu.
David Carpenter
"OLAĞANÜSTÜ BİR KEŞİF"
King's College'da orta çağ tarihi alanında dersler veren Prof. Dr. David Carpenter, Harvard'daki belgeye Aralık 2023'te tesadüfen denk geldiğini belirterek, "Hayatım boyunca bir Magna Carta keşfedeceğimi ummuyordum" ifadelerini kullandı.
Carpenter, "Bu olağanüstü bir keşif. Harvard'ın Magna Carta'sı soluk ve lekeli bir kopya değil. Anayasa tarihinin en önemli belgelerinden biri; geçmişte ve günümüzde sahip olunan ve gelecekte kazanılacak olan özgürlüklerin temel taşı. Bu nedenle de övülmeyi hak ediyor" dedi.
East Anglia Üniversitesi'nde orta çağ tarihi uzmanı olan Prof. Dr. Nicholas Vincent da belgenin, özellikle Harvard Üniversitesi'nin Trump yönetiminin baskılarının hedefi olduğu bir dönemde bulunmasının manidar olduğuna dikkat çekerek, "Bu olayda doğrudan devletin saldırıları altındaki bir kurumdan bahsediyoruz. Belgenin böyle bir dönemde ortaya çıkmasının kısmet olduğunu bile söyleyebiliriz" dedi.
"BUNUN NE OLDUĞUNU İKİMİZ DE BİLİYORUZ"
Zamanlamanın manidarlığı bir yana, keşif gerçekten de tesadüf eseri gerçekleşti.
Londra'nın güneydoğusunda bulunan Blackheath'teki evinde Magna Carta'nın gayrı resmi kopyaları üzerinde çalışırken, Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kütüphanesi'nde HLS MS 172 kodlu belgeye denk geldi. Carpenter Magna Carta'nın belgenin dijitalleştirilmiş bir versiyonuna olan bu dosyanın bunun orijinal bir belge olabileceği izlenimine kapıldı.
The New York Times'a konuşan Carpenter, "172'ye girdiğimde tek bir parşömen sayfasına yazılmış bir Magna Carta olduğunu gördüm. Okuduktan sonra kendi kendime 'Aman Tanrım, bu belge her anlamda orijinal gibi görünüyor' diye düşündüm" ifadelerini kullandı.
Bu izlenimini teyit etmek için dijital kopyayı diğer orijinal Magna Carta'larla kıyaslamaya başlayan Carpenter, bu süreçte Vincent'tan yardım istedi.
Carpenter'ın e-postası kendisine ulaştığında Brüksel'de bir kütüphanede çalışmakta olduğunu belirten Vincent, "David belgeyi, 'Sence bu nedir?' mesajıyla birlikte gönderdi. Ben de birkaç saniye içinde dönüş yapıp 'Bunun ne olduğunu ikimiz de çok iyi biliyoruz' diye yazdım" ifadelerini kullandı.
Nicholas Vincent
ÖLÇÜLERİ VE HARFLERİN ŞEKİLLERİ BİREBİR AYNI
Kâğıdın kenar uzunluklarının (489 mm x 473mm) önceden bilinen altı kopyayla aynı olduğunu belirleyen Carpenter ve Vincent, "Edwardus" kelimesindeki büyük E harfinin ve ilk satırdaki uzatılmış harflerin de orijinal belgeyle aynı olduğunu gördü.
Harvard Üniversitesi kütüphanesindeki görevlilerin ultraviyole ışık ve spektral görüntüleme yöntemleriyle elde ettiği fotoğrafları kullanan uzmanlar, belgedeki metnin diğer orijinallerle birebir örtüştüğünü gözler önüne serdi.
Vincent, "Herhangi birine 'Dünya tarihinin en ünlü belgesi nedir?' diye sorsanız, muhtemelen Magna Carta'yı söyleyeceklerdir. Bu belge hem Batı'nın siyasi geleneğinin hem de anayasa hukukunun bir sembolü" dedi.
Carpenter ve Vincent, Harvard kütüphanesinde bulunan Magna Carta'nın Westmorland'in Appleby bölgesine verilmiş olan kopya olduğuna inanıyor.
İLK OLARAK 42 STERLİNE SATILMIŞ
Harvard Üniversitesi kütüphanesindeki el yazmasını 1946 yılında Londra'da bulunan kitapçı Sweet & Maxwell'dan satın aldı. Kitapçı ise belgeyi Aralık 1945'te yapılan bir Sotheby's müzayedesinde aldı.
El yazması 1945'te Birinci Dünya Savaşı'nda göre yapmış bir hava kuvvetleri subayı olan Forster Maynard tarafından müzayede evine gönderildi. Belge 1945'teki müzayedede 42 sterline satıldı. O dönemde bu meblağ Forster'ın yıllık gelirinin yaklaşık beşte birine denk geliyordu.
Maynard, köle ticaretine karşı hareketin liderlerinden olan Thomas ve John Clarkson'ın arşivleri kendisine miras kalınca bu belgenin de sahibi oldu. Emekliliğini 1800'lü yılların başlarında Lake District'te geçiren Clarkson, burada şair William Wordsworth ve William Lowther'la arkadaşlıklar kurdu. Lowther, bölgenin önemli mülk sahiplerinden biri olmanın yanı sıra Appleby bölgesi lordunun da varisiydi.
İNGİLTERE DIŞINDAKİ ÜÇ MAGNA CARTA'DAN BİRİ
Baskıcı yöneticilere karşı insan haklarının evriminde kritik bir adım olarak görülen Magna Carta, dünyanın dört bir yanında anayasaların temelini oluşturdu. Özellikle belgenin bulunduğu ABD'de, kurucular, Bağımsızlık Bildirgesi, Anayasa ve İnsan Hakları Beyannamesi'ni Magna Carta'dan yola çıkarak kaleme aldı.
1215 tarihli Magna Carta'nın orijinal kopyalarından da günümüze sadece dört tanesi ulaştı. Bunların ikisi Britanya Kütüphanesi'nde bulunuyor. (Ancak bir tanesi 1731 yangını nedeniyle çok ağır hasar görmüş durumda.) Diğer iki belge ise Salisbury Katedrali'nde ve Lincoln Kalesi'nde saklanıyor.
Tüm orijinal el yazmalarının sayısı ise 25. Bunlardan sadece üç tanesi İngiltere'nin dışında bulunuyor, onlardan biri de Harvard Üniversitesi'nde.
"CARPENTER VE VINCENT'A TEŞEKKÜRLER"
Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin kütüphane ve bilgi hizmetlerinden sorumlu dekan yardımcısı Amanda Watson ise "Profesör Carpenter ve Profesör Vincent'a bu olağanüstü keşif için teşekkürler. Bu çalışma, Harvard'ınki gibi muhteşem koleksiyonların, harika bilim insanlarına açıldığında neler olabileceğine dair bir örnek" dedi.
Watson, "Bu bir kütüphanecinin başına gelebilecek en iyi şey. Belgeleri dijitalleştirmek, korumak, emniyete almak ve David Carpenter gibi kişilere açmak bizim işimiz" ifadelerini kullandı.
Watson belgenin genişi bir koleksiyonun parçası olarak zaman zaman ziyarete açıldığını ancak her zaman sergilenmediğini belirtti. Kütüphanenin bundan sonra ne yapılacağına henüz karar vermediğini de söyleyen Watson, "Ancak satılacağını hayal edemiyorum" diye konuştu.
Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi kütüphanesinin başkanı olan uluslararası hukuk profesörü Jonathan Zittrain de "ABD'de 700 yaşında bir şeylere sahip olabilmek çok özel bir durum" dedi.
Yorumlar
Kalan Karakter: