ÖTEKİLEŞTİRİLMİŞ İNSANLAR İLHAM KAYNAĞIMDIR.
Cihat DÜNDAR, güçlü anlatım tarzıyla birçok dergiye değer katan yazar Gizem Aslan ile sizin için konuştu. Salgının kendisini nasıl etkilediği sorusunda; “ Biz ne yaptık dünyaya? Dünya bize ne Yapıyor? “ Diye düşünmek gerektiğini dile getiren Aslan yeni çalışmalarından da söz etti. Aklınıza kazınacak görüş ve tutumlara sahip olan Gizem Aslan ile yaptığımız keyifli sohbet sizlerle.
Yayınlanma :
09.12.2020 12:41
Güncelleme :
09.12.2020 12:52


Medeniyetler şehrinde (Hatay) doğan bir kadın, bir çocuk, bir insan; güzel, çirkin, seksi, umursamaz, takıntılı, inatçı, iyimser, güçlü, zayıf, sakin, cadı ya da melek. Aslında herkes ne ise ben o’yum. Şey’im; bir varlığım.
Aynaya baktığımda gördüğüm: zarif bir yetenek. Hem ürkek bakışları olan bir ceylan hem de yırtıcı bir kaplan. Oldukça inatçı bir dağ keçisiyim. Tek bir kelime ile ‘Sıradan’
Gizem Aslan olmamı sağlayan çok fazla çukur, engel, ölüm, insan çıktı karşıma. Korkmamayı öğrendiğim zaman var olmayı öğrendim. İsmimi ailemden aldım ancak içini dolduracak olan bendim. Bunu keşfettiğim zaman Evren bana gülümsedi. Bana özgürlüğün kapısını açtı sonuna kadar. Özgürlük sorumluluk getirir. Mücadelem beni durdurabilecek her şeyden daha güçlü.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mı?
‘Yazar’ kelimesi benim için ağır bir kelime çünkü bu kelimenin hakkını vermek gerektiğini düşünüyorum.
Bu soru hem basit hem çok zor benim için çünkü ‘Kim’ olduğumu sorgulamaya çocuk yaşta başladım. Babamın doğu görevi için mecburen Muş’ta yaşadığımız dönemlerde çocukluk yıllarım geçti. Orası çok soğuktu ve kışları musluktan akan suyun dikit halinde donup kaldığını hatırlıyorum. Müstakil bir evde yaşıyorduk. Kışı çok sevdiğimi evin kapısı açıldığında kazma kürekle aşmak zorunda olduğumuz bembeyaz güzellikte keşfettim. Bizim evimizi yaz kış ısıtamayan bir gerçek vardı. O zamanlar hayal gücüm bunu kendi eksikliğime kanatlar çizmekle geçiştirmeyi (alt etmeyi) başarıyordu. Ana sınıfını iki sene okudum. Renkleri öğrenemediğim için renk körü olduğumu düşünüp doktora götürdüler. Bir sorun olmadığı anlaşıldı. Birinci sınıfa gittiğimde sınıfımı kendim seçtim -galiba bu benim ilk özgür seçimimdi o yaşta-. 1/B sınıfına adımı yazmışlardı. Sınıf dar çocuklar tuhaf bakıyor ve öğretmen cadı denilebilecek kadar iyiydi ( bana tepeden bakıp kendince beni ikna etmeye çalışıyordu.) Ben de gidip 1/A sınıfına girdim ‘ Ben burada olmak istiyorum’ dedim. Sanırım bu benim kendim olmakla ilgili attığım en cesur adımların ilkiydi. İkinci sınıfa geçtiğimde bana sayıları vagonlarla anlatan siyah saçlı güzel kadın yerine ortalama yaşın üstünde sert bir kadın geldi. Ödevlerini yapmayanları har sopasıyla dövmeyi seçen ilginç bir disiplin anlayışı vardı. Sıfatları anlamadığımı söylediğimde tüm sınıfın önünde argo kelimelerle beni rencide edip aşağıladı. İlk o zaman tüm sınıf bana bakarken ‘ağlamayacağım’ dedim. Öyle tutmuştum ki kendimi yüzümdeki mimikler robotlarınkine benziyordu eminim. Ancak şimdi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü okumamı ve sıfatların ne demek olduğunu anlamamı ona borçluyum. Nasıl hırs yaptırmış bana. Tekrar görecek olsam ellerini öperim sevgi anlayışının sevgisizlikten kaynaklandığını anladığım için.
Yazmak benim için ‘kader çizgimi deşmek’ olarak tanımlanabilir kısaca. Bu biraz bir ejderha ile öpüşmek kadar hayalperest biraz da dikenlere basarak yürümek kadar acı dolu ve gerçek. Kurduğum karakterlere âşık olup onlara inanmak ya da inanmamak arası bir yer: Araf. İlk okuduğum kitap ve benim düşsel dünyam ‘’Kibritçi Kız’’ ile başladı. Daha sonra 5. Sınıfta resim yarışmasında kazandığım Gülten Dayıoğlunun ‘’Ganga’’ isimli kitabıyla hayal gücüm arşa çıktı diyebilirim. Yazarın kitaplarını kusana kadar okudum (ciddiyim defalarca okumaktan kustum ) ilkokul zamanları fantastik kitaplar okumak daha çok hoşuma gidiyordu. Lise zamanları okumam abartılı olmaya başlayınca(haklı olabilirler ancak haklılık her zaman doğru değildir.) durağım doktor oldu yine. Gündelik işlerimi aksatacak kadar kitap okuyunca doğal olarak gözlerim bozuldu ve şahane gözlüklerle tanışıklığım başladı. Bin sayfalık kitapları iki günde bitirmeye başladığımda neredeyse üç saat uyuyordum. ‘Hastasın sen’ diyen kardeşim çıldırıp kitabımı duvara fırlatmıştı. Sevgili doktorum ve sevgili babacığım bana bir ay kitap okumayı yasakladığında ağlaya ağlaya elimdeki okuduğum tüm kitapları verip yerine yeni kitaplar aldım. Yine isyan! İlk fantastik roman girişimim lisede oldu. Hayal gücüm arşa yükselmişken ve dikenler çıplak ayaklarımı yeterince acıtmıyorken kural, imla, düzen bilmeden sadece yazmaya başladım.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Yazarken kalabalık ortamları tercih ederim genellikle. Sokakları, otogarları, sahil ve barlarıdır. Bir tren yolcuğunda kulağı duymayan bir amca ilham verebilir bana. Sokakta sigara isteyen bir çingeneyi oturup dinlemek ilham verir. Tiksinti uyandıran insanların yanına koşar sarılırım ve ağlarım onlarla. Hiçbir kan bağım olmayan ve hiç tanımadığım dayılarla oturup rakı içmeyi ve oturup dertlerini dert edinmeyi öyle çok seviyorum ki sevgim taşkınlık oluyor çoğu zaman. Dışarıdan bakılınca gülen, dalga geçen çok olmuştur. İtilen, dışlanan, aç kalmış, çıldırmış kişilerin yanında daha huzurlu hissediyorum. İlhamımı ötekileştirilmişlerden alıyorum. Makul insanlar bana göre çok usta maske kullanabilen kişiler.
Öğrencilerinize verdiğiniz hayat felsefesi niteliğinde bir nasihat var mı?
Öğrencilerime her zaman söylediğim şey: Kendiniz olun ve dik durun.
Her çağın kendine göre zorlukları var elbet ama bu çağ hepimiz için en çokta gençler için ‘bunalıma’ sürüklemeye itebilecek dış güçlerle kuşanmış taşmış vaziyette. Onlara ulaşabilmek, dokunabilmek ve ufacık bir destek verebilmek için elimden gelenin fazlasına vardım ve var olacağım. Önemli olan onların almaya, bilmeye, öğrenmeye istekli, hevesli olmaları gerekiyor.
Yerinde duran bir taşa, kayaya kimse yardım edemez. Manzarasından sıkılır mı? Alıp yerini değiştirelim mi? Denmesini beklemeden o kayanın yuvarlanmaya başlayıp doğruya istikrarlı bir şekilde koşması gerekiyor. Okuyacaklar, çizecekler, araştıracaklar, sorgulayacaklar. Kendilerine ise şüphe etmeden inanacaklar.
Dergilerde okuyucu ile buluşan eserlerinizden bahseder misiniz?
İlk öykülerim Mahalle Mektebi dergisinde çok kıymetli öğretmenim Abdullah Harmancı tarafından yayımlandı. Çıktığım yolda bana verdiği destek ilhamım oldu. ‘’ Sözcükler’’ adlı kısa öykülerden ve öykücüklerden oluşan yazılarım toplumsal konuları imgelerle anlatmaya çalıştığım yaratılardı. Daha sonra ‘Yansıma’ adlı öykümle ulusal bir yarışmada derece aldım. Edebiyatist dergisinde yayımlanan‘ Andromeda’ isimli çalışmam gerçek bir çıkış sağladı. Bu öykümle çeşitli şehirlerdeki insanlardan dönütler ve tebrikler almaya başladım. Andromeda benim üzerine roman olarak çalıştığım bir eser. Kendi odasında var ettiği bir gölgenin aşkı ile başlayan ve yaşamdan kopuşun sancılı sürecini konu ediniyor. Hepsini anlatmayı istemiyorum çünkü üzerinde çalıştığım birkaç roman var. Merak daha iyi şimdilik. ‘Bayan Lacivert’ isimli öyküm ile kadın olmaktan çok insan olamamanın verdiği bunalımı anlatmaya çalıştım. Ara bir renk olan laciverti seçtim.
Kurdun Kuzuya Aşkı isimli öykünüzün vermek istediği mesaj nedir?
Kurdun Kuzuya Aşkı isimli öyküm isminden anlaşılacağı üzere toplumun ta kendisini ifade ediyor. Genel bir deyim olan ‘’Kurt Kuzuyu Yer’’ ifadesini deşmek amacıyla bu öyküyü yazmaya başladım. İnsanların arzuları, korkuları ve yeteneklerinin din ya da ideoloji kalıplarıyla bastırıldığı toplumlarda katiller, cinayetler ve intiharlar çoğalmaya başlar. Ben bir nebze olsun ‘hepimiz aynıyız çünkü insan denilen canlının her şeye maliktir’ olduğunu anlatmaya çalışarak ötekileştirilmişlerin ruhuna su serpmeye çalışıyorum.
Öyküm Doktoruyla cinsel ilişki içerisine giren bir hastanın hikâyesini konu ediniyor. Önce doktor hastayı iyileştirmeye çalışırken bir süre sonra hasta doktoru iyileştirmeye çalışıyor. Sonuç olarak ikisi birden bir çıkmazın bunalımını yaşıyorlar. Etik değerler yıkılıyor. Doktor evli kadın ise bekâr bir melankolik. Duvarlar yıkıldıkça ortaya daha vahim bir gerçek çıkıyor: Sevgi bu mu?
Covid 19 salgını sizi nasıl etkiledi?
Salgın benim açımdan olumlu sonuçlar doğurdu. Dış dünya o kadar karmaşa içinde ki akıl sağlığını korumak için her bireyin çok sağlam maskeler kuşanması gerekiyor. Ben ise iç dünyamda yaratmakla meşgulken daha huzurlu hissediyorum. Belki de tüm insanlar bir yerde durup dünyaya hak vermeye çalışmalı ve tüm insanlık suçunu kendi iç hesaplaşmasına çevirmelidir. Biz ne yaptık dünyaya? Dünya bize yapıyor?
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Ate adlı cinsiyetsiz bir karakterimle mektup ( soru cevap) yapan Zafrina Sangreal adlı karakterimin hikâyesi üzerine çalışıyorum. Karakterlerimin arasında en özeli olan ‘Ate’ Yunan mitolojisinde Günah Tanrısını simgeliyor.
‘ Şaraplayan Kadın’ üzerine çalıştığım bir romanım var. Eskidikçe tadı güzelleşen şarap yolundan çıkarak. ‘
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: