Salgın sürecinde listeye aldığı kitapları okuduğunu söyleyen yazar, yazmak için hazırlık yaptığını da ekledi. Mistik Konağın yeni eserini okur ile buluşturmak için çalıştığını söyleyen Düzgün’den bir de itiraf geldi : Müziksiz ortamda yazamam, konsantre olamam.
Öncelikle sizi tanımak isteriz. Onur Ömer Düzgün kimdir?
Merhabalar. 1984, Isparta doğumluyum. Aslen Keçiborluluyum. Benim yaşıtlarımın sınavlardan hatırladığı kükürt madeninin çıktığı, şimdilerde ise gülü ve lavantası ile meşhur olan Isparta’nın küçük bir ilçesi. İlk ve ortaokul eğitimime orada devam ettim. Liseyi Gönen Anadolu Öğretmen Lisesi’nde, üniversiteyi 9 Eylül Üniversitesi’nde tamamladım. Sınıf öğretmeniyim. Üniversite yaşamım boyunca müzik ile uğraşıp, bir grupta davul çaldım. Konserler ve programlarda yer aldık. Aynı zamanda sahne sanatları eğitimi alıp tiyatro oyunlarında da yer aldım. Üniversitenin son senesi ise şairlik, yazarlık eğitimi aldım. Beş sene önce ise ney çalmayı öğrendim. Sınıfta öğrencilerime çalıyorum.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mı?
Yazarlık hayatım tamamen teşvik ile başladı. Mavi Deniz Yayınları’nın sahibi Ahmet Küçükaydın teşvik etti. Doruk oğlumun adı Kuyruk ise evde beslediğimiz sincabımızın ismiydi. Doruk ile Kuyruk diye video ve fotoğraf paylaşımı yapmıştık sosyal medyadan. Bunun üzerine “madem eğitimini aldın ve böyle güzel bir isim çıktı ortaya, bir şeyler yazmayı dene. Okuyalım. Güzel olursa yayınlayalım.” dedi. Yazdım, çok beğendi ve piyasaya sunuldu. Aslında üniversite hocalarım zamanında yine teşvik etmişti. O zamanlar için piyasada çocuk kitabı yazarı eksikliği olduğunu belirtip girmemi söylemişlerdi. Lakin müzik ile uğraşınca pek ilgilenmemiştim. Nasip bu zamanaymış.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Sanırım müzik ve sessizlik. Evde birisi varken yazamıyorum. Şu pandemi sürecinde yaşadığımız, izolasyon, karantina günlerinde arkadaşlarım “yazma sürecin nasıl gidiyor? Neler yazdın?” diye sordular. Hiç bir şey yazamadığımı söyleyince şaşırdılar. Ama yeni projeler için okuma zamanım oldu. Listemde birikmiş kitapları tamamlayabildim.
Yazmamdaki başka bir etken ise müziktir. Müziksiz ortamda yazamam, konsantre olamam. Hayatımda her alanda müzik vardır.
Şu an düşününce yağmur, soğuk hava hatta kar benim yazmamı kolaylaştırıyor. Kış çocuğu olduğum için sanırım.
Okuyucu ile buluşan "Doruk ile Kuyruk” isimli eserinizden bahseder misiniz?
Doruk ile Kuyruk ilkokul üçüncü ve dördüncü sınıflar için yazıldı. Psikolojik ve sosyolojik incelemeden geçti. Buradan Gizem KOLÇAK’a çok teşekkür ederim. Tüm seriyi hassaslıkla okudu. Kitabı yazmayı bitirdikten sonra bir sefer ben okudum. “Acaba yanlış bir kelime kulandım mı?” diye. Daha sonra matematik öğretmeni olan eşim okudu. Eşimden sonra her kitabı farklı branşlarda en az iki öğretmene okuttum. En son ise Gizem Hanım okudu. Ben teslim ettikten sonra ise Ahmet Bey, kızı ve editörleri okudu. Aileler çocuklarına gönül rahatlığı ile okutabilirler kitapları.
Nasıl ortaya çıktığını biraz anlattım. Doruk oğlumun adı, Kuyruk yaralı sincabımızın adıydı. Ev içinde çok güzel oyunlar oynuyorlardı. Beraber yemek yiyorlardı. Kısaca evde ikisi çok iyi arkadaş olunca onlardan esinlendim.
Tabii kitaptaki olayları birebir yaşamadılar veya yaşadılarsa ben bilmiyorum kitapta olduğu gibi. Ülkemizin güzel yerlerini gezerken Akdeniz’de başlayıp oradan Ege, İç Anadolu ve en son Doğu Karadeniz’e uzanan maceradan maceraya atlayan on kitaplık bir set oldu. Okuyuculardan bana Doruk ve Kuyruk için “maceratöner” ikili yakıştırması yaptılar. Çok hoşuma gitti. Evet, macerayı çekiyorlar çünkü. Bu arada Kuyruk iyileşince doğal ortamına bırakmamız gerekti. Sonuçta evde beslenebilecek bir hayvan değil. Ayrılıklar çok üzücü olsa da Doruk onu hala “sincap kardeş” olarak anıyor.
Mistik Konağın Koruyucuları kitabının ismi nerden geliyor?
Kitap aslında Doruk ile Kuyruk setinin bir kitabı olacaktı. Ama yazmak istediklerim setteki kitap sayfa sayısına sığmayacaktı. Kitabın ilk ismi geldi. Nereden, nasıl aklıma geldi inanın bilmiyorum. Yalnızca bir konak olsa, içinde canavarlar olsa, koruyucuları olsa diye düşündüm. İsmi not alıp, Doruk ile Kuyruk setini yazmayı bitirdim. Yazarken sürekli kitap için aklıma yeni fikirler geldi. Hepsini not almaya devam ettim. Daha sonra yazmaya başladım. Aslında kitabı çoktan yazmış, sadece kelimelere dökme kısmı kalmıştı.
İsim konusunda bir enstantane yaşadık. Ben kitabı yayınevimize yani Perseus Yayınları’na gönderdiğimde kitabın ismi “Mistik Konağın Koruyucusu’ydu.” Kitap için dört farklı kapak tasarlanmış ve hangisini seçmek istediğim sorulduğunda “Mistik Konağın Koruyucuları” olarak yazılmış. Ben kitaba ismi koyarken Yüzüklerin Efendisi’ndeki gibi biraz gizem katmak istemiştim. Ama daha sonra düzeltmedim. Hala benim orijinal kopyalarımda kitap Mistik Konağın Koruyucusu olarak geçer.
Mistik Konağın Koruyucuları isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
Kitabı aslında ortaokul ve lise öğrencileri için yazdım. Yani gençlik serisi olarak düşündüm. Bu yüzden bu kitap da Gizem Hanım tarafından psikolojik ve sosyolojik incelemeden geçti. Ama karantina sürecinde sosyal medyada çok paylaşıldı ve kitabı yetişkinler de okumaya başladı. Hatta şu anda genelde yetişkinler okuyor. Hobbit’e benzedi yani istemeden. Çocuklara yazılmış bir kitap o da ama yetişkinler için favori.
İlk amacım çocukların hayal dünyasına katkıda bulunmak. Her şey hayal etmekle başlar çünkü. Jules Verne örneğin. Yazdığı kitaplar zamanı için sadece hayal edilebilirdi. Diğer amacımsa çocuklara sıkılmadan okuyabilecekleri bir eser sunmak. Bu sayede belki okumayı sevdirmek. Sınıf içinde de iki amacım vardır. Birisi okuma alışkanlığı kazandırmak diğeri ise günlük tekrar yapma alışkanlığını kazandırmak. Bu yüzden örnek olmak için onlar serbest etkinlik yaparken, bazen öğle arası, teneffüslerde sınıfta kitap okurum.
Diğer bir amacım ise arkadaşlığın önemini fark etmeleri. Enke ve Tulpar arasındaki ilişkiyi örnek almaları.
Mistik Konağın Koruyucuları isimli eserinizi okur gözüyle yorumlar mısınız?
Sanırım en zoru bu. Okuyucu gözü ile değerlendirmek zor olacak. O yüzden okurlarımdan dönütlerden bir şeyler söyleyeyim.
Kitabın “çok akıcı” olduğunu söylüyorlar. Ben de buna çalıştım. Gerek Mistik Konağın Koruyucuları, gerekse Doruk ile Kuyruk’un sıkmadan okunabilmesi için çok araştırmalar yaptım. Bunu duyunca amacıma ulaştığımı söyleyebilirim.
“Kitap çok kısa” eleştirileri oldu. Haklılar ama daha önce söylediğim gibi yazarken düşüncem farklıydı. Serinin diğer iki kitabı daha uzun olacak sözünü verdim onlara da.
“Keşke Tulpar gibi bir yoldaşımız olsa” diyenler var. Tulpar kadar özel güçleri olan bir yoldaş olmasa da herkesin bu hayatta ona benzer bir yoldaşı vardır sanırım. Bir okuyucumda “ben kitabı bitirince üç tane daha aldım. Onları da Çocuk Esirgeme Kurumu’na götürdüm. Çünkü Enke de evlatlık bir çocuk ve dünyayı kurtarıyor. Hayattan umut etmeyi kesmesinler” dedi.
Ben de farklı çocuk esirgeme kurumlarına imzalayıp göndereceğimi söyledim. Kendimden bir şeyler söylemek istersem okuduğunuz zamana değecek, sizi bu süre boyunca farklı bir yaşama götürecek, heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, sorgulayacağınız bir kitap.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Şu an Mistik Konağın Koruyucuları’nın ikinci kitabını yazıyorum. Yani Mistik Konağın Koruyucuları- Sangal & Bükrek. Bunun yanı sıra ilkokul için set isteği var. Onun detaylarını konuşuyoruz.
Covid 19 salgını sizi nasıl etkiledi?
Yukarıda biraz değindik bu konuya. Okuyucu kitlemi değiştirdi. Ocak ve Şubat aylarında iki farklı okulda imza günü ve söyleşi etkinliğine davet edildim. Hem benim için hem okurlar için güzel etkinlikler oldu... Çok daha fazlası için planlama yaparken okullar tatil oldu ve malumunuz hala açılmadı. Bu süre boyunca ben de okumak istediğim kitapları okudum, araştırmak istediğim konuları araştırdım. Yazmak için hazırlık yaptım yani.
Öncelikle sizi tanımak isteriz. Onur Ömer Düzgün kimdir?
Merhabalar. 1984, Isparta doğumluyum. Aslen Keçiborluluyum. Benim yaşıtlarımın sınavlardan hatırladığı kükürt madeninin çıktığı, şimdilerde ise gülü ve lavantası ile meşhur olan Isparta’nın küçük bir ilçesi. İlk ve ortaokul eğitimime orada devam ettim. Liseyi Gönen Anadolu Öğretmen Lisesi’nde, üniversiteyi 9 Eylül Üniversitesi’nde tamamladım. Sınıf öğretmeniyim. Üniversite yaşamım boyunca müzik ile uğraşıp, bir grupta davul çaldım. Konserler ve programlarda yer aldık. Aynı zamanda sahne sanatları eğitimi alıp tiyatro oyunlarında da yer aldım. Üniversitenin son senesi ise şairlik, yazarlık eğitimi aldım. Beş sene önce ise ney çalmayı öğrendim. Sınıfta öğrencilerime çalıyorum.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mı?
Yazarlık hayatım tamamen teşvik ile başladı. Mavi Deniz Yayınları’nın sahibi Ahmet Küçükaydın teşvik etti. Doruk oğlumun adı Kuyruk ise evde beslediğimiz sincabımızın ismiydi. Doruk ile Kuyruk diye video ve fotoğraf paylaşımı yapmıştık sosyal medyadan. Bunun üzerine “madem eğitimini aldın ve böyle güzel bir isim çıktı ortaya, bir şeyler yazmayı dene. Okuyalım. Güzel olursa yayınlayalım.” dedi. Yazdım, çok beğendi ve piyasaya sunuldu. Aslında üniversite hocalarım zamanında yine teşvik etmişti. O zamanlar için piyasada çocuk kitabı yazarı eksikliği olduğunu belirtip girmemi söylemişlerdi. Lakin müzik ile uğraşınca pek ilgilenmemiştim. Nasip bu zamanaymış.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Sanırım müzik ve sessizlik. Evde birisi varken yazamıyorum. Şu pandemi sürecinde yaşadığımız, izolasyon, karantina günlerinde arkadaşlarım “yazma sürecin nasıl gidiyor? Neler yazdın?” diye sordular. Hiç bir şey yazamadığımı söyleyince şaşırdılar. Ama yeni projeler için okuma zamanım oldu. Listemde birikmiş kitapları tamamlayabildim.
Yazmamdaki başka bir etken ise müziktir. Müziksiz ortamda yazamam, konsantre olamam. Hayatımda her alanda müzik vardır.
Şu an düşününce yağmur, soğuk hava hatta kar benim yazmamı kolaylaştırıyor. Kış çocuğu olduğum için sanırım.
Okuyucu ile buluşan "Doruk ile Kuyruk” isimli eserinizden bahseder misiniz?
Doruk ile Kuyruk ilkokul üçüncü ve dördüncü sınıflar için yazıldı. Psikolojik ve sosyolojik incelemeden geçti. Buradan Gizem KOLÇAK’a çok teşekkür ederim. Tüm seriyi hassaslıkla okudu. Kitabı yazmayı bitirdikten sonra bir sefer ben okudum. “Acaba yanlış bir kelime kulandım mı?” diye. Daha sonra matematik öğretmeni olan eşim okudu. Eşimden sonra her kitabı farklı branşlarda en az iki öğretmene okuttum. En son ise Gizem Hanım okudu. Ben teslim ettikten sonra ise Ahmet Bey, kızı ve editörleri okudu. Aileler çocuklarına gönül rahatlığı ile okutabilirler kitapları.
Nasıl ortaya çıktığını biraz anlattım. Doruk oğlumun adı, Kuyruk yaralı sincabımızın adıydı. Ev içinde çok güzel oyunlar oynuyorlardı. Beraber yemek yiyorlardı. Kısaca evde ikisi çok iyi arkadaş olunca onlardan esinlendim.
Tabii kitaptaki olayları birebir yaşamadılar veya yaşadılarsa ben bilmiyorum kitapta olduğu gibi. Ülkemizin güzel yerlerini gezerken Akdeniz’de başlayıp oradan Ege, İç Anadolu ve en son Doğu Karadeniz’e uzanan maceradan maceraya atlayan on kitaplık bir set oldu. Okuyuculardan bana Doruk ve Kuyruk için “maceratöner” ikili yakıştırması yaptılar. Çok hoşuma gitti. Evet, macerayı çekiyorlar çünkü. Bu arada Kuyruk iyileşince doğal ortamına bırakmamız gerekti. Sonuçta evde beslenebilecek bir hayvan değil. Ayrılıklar çok üzücü olsa da Doruk onu hala “sincap kardeş” olarak anıyor.
Mistik Konağın Koruyucuları kitabının ismi nerden geliyor?
Kitap aslında Doruk ile Kuyruk setinin bir kitabı olacaktı. Ama yazmak istediklerim setteki kitap sayfa sayısına sığmayacaktı. Kitabın ilk ismi geldi. Nereden, nasıl aklıma geldi inanın bilmiyorum. Yalnızca bir konak olsa, içinde canavarlar olsa, koruyucuları olsa diye düşündüm. İsmi not alıp, Doruk ile Kuyruk setini yazmayı bitirdim. Yazarken sürekli kitap için aklıma yeni fikirler geldi. Hepsini not almaya devam ettim. Daha sonra yazmaya başladım. Aslında kitabı çoktan yazmış, sadece kelimelere dökme kısmı kalmıştı.
İsim konusunda bir enstantane yaşadık. Ben kitabı yayınevimize yani Perseus Yayınları’na gönderdiğimde kitabın ismi “Mistik Konağın Koruyucusu’ydu.” Kitap için dört farklı kapak tasarlanmış ve hangisini seçmek istediğim sorulduğunda “Mistik Konağın Koruyucuları” olarak yazılmış. Ben kitaba ismi koyarken Yüzüklerin Efendisi’ndeki gibi biraz gizem katmak istemiştim. Ama daha sonra düzeltmedim. Hala benim orijinal kopyalarımda kitap Mistik Konağın Koruyucusu olarak geçer.
Mistik Konağın Koruyucuları isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
Kitabı aslında ortaokul ve lise öğrencileri için yazdım. Yani gençlik serisi olarak düşündüm. Bu yüzden bu kitap da Gizem Hanım tarafından psikolojik ve sosyolojik incelemeden geçti. Ama karantina sürecinde sosyal medyada çok paylaşıldı ve kitabı yetişkinler de okumaya başladı. Hatta şu anda genelde yetişkinler okuyor. Hobbit’e benzedi yani istemeden. Çocuklara yazılmış bir kitap o da ama yetişkinler için favori.
İlk amacım çocukların hayal dünyasına katkıda bulunmak. Her şey hayal etmekle başlar çünkü. Jules Verne örneğin. Yazdığı kitaplar zamanı için sadece hayal edilebilirdi. Diğer amacımsa çocuklara sıkılmadan okuyabilecekleri bir eser sunmak. Bu sayede belki okumayı sevdirmek. Sınıf içinde de iki amacım vardır. Birisi okuma alışkanlığı kazandırmak diğeri ise günlük tekrar yapma alışkanlığını kazandırmak. Bu yüzden örnek olmak için onlar serbest etkinlik yaparken, bazen öğle arası, teneffüslerde sınıfta kitap okurum.
Diğer bir amacım ise arkadaşlığın önemini fark etmeleri. Enke ve Tulpar arasındaki ilişkiyi örnek almaları.
Mistik Konağın Koruyucuları isimli eserinizi okur gözüyle yorumlar mısınız?
Sanırım en zoru bu. Okuyucu gözü ile değerlendirmek zor olacak. O yüzden okurlarımdan dönütlerden bir şeyler söyleyeyim.
Kitabın “çok akıcı” olduğunu söylüyorlar. Ben de buna çalıştım. Gerek Mistik Konağın Koruyucuları, gerekse Doruk ile Kuyruk’un sıkmadan okunabilmesi için çok araştırmalar yaptım. Bunu duyunca amacıma ulaştığımı söyleyebilirim.
“Kitap çok kısa” eleştirileri oldu. Haklılar ama daha önce söylediğim gibi yazarken düşüncem farklıydı. Serinin diğer iki kitabı daha uzun olacak sözünü verdim onlara da.
“Keşke Tulpar gibi bir yoldaşımız olsa” diyenler var. Tulpar kadar özel güçleri olan bir yoldaş olmasa da herkesin bu hayatta ona benzer bir yoldaşı vardır sanırım. Bir okuyucumda “ben kitabı bitirince üç tane daha aldım. Onları da Çocuk Esirgeme Kurumu’na götürdüm. Çünkü Enke de evlatlık bir çocuk ve dünyayı kurtarıyor. Hayattan umut etmeyi kesmesinler” dedi.
Ben de farklı çocuk esirgeme kurumlarına imzalayıp göndereceğimi söyledim. Kendimden bir şeyler söylemek istersem okuduğunuz zamana değecek, sizi bu süre boyunca farklı bir yaşama götürecek, heyecanlanacağınız, üzüleceğiniz, sorgulayacağınız bir kitap.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Şu an Mistik Konağın Koruyucuları’nın ikinci kitabını yazıyorum. Yani Mistik Konağın Koruyucuları- Sangal & Bükrek. Bunun yanı sıra ilkokul için set isteği var. Onun detaylarını konuşuyoruz.
Covid 19 salgını sizi nasıl etkiledi?
Yukarıda biraz değindik bu konuya. Okuyucu kitlemi değiştirdi. Ocak ve Şubat aylarında iki farklı okulda imza günü ve söyleşi etkinliğine davet edildim. Hem benim için hem okurlar için güzel etkinlikler oldu... Çok daha fazlası için planlama yaparken okullar tatil oldu ve malumunuz hala açılmadı. Bu süre boyunca ben de okumak istediğim kitapları okudum, araştırmak istediğim konuları araştırdım. Yazmak için hazırlık yaptım yani.
Büyük bir emekle yola çıkılan her işte olduğu gibi her gün değerini arttırarak ilerliyor Mistik Konağın Koruyucuları ve Doruk ile Kuyruk. İlk gün ”Hikayesi en az kendi kadar büyüleyici olsun” demiştim, şimdi ise insanları büyülediğini görüyorum. Kariyerim boyunca bir parçası olabilmekten ötürü gurur ve mutluluk duyacağım bir iş olması da benim için ne büyük şans. Bu güzel fırsat için teşekkür ederim. Herkes okusun, herkese ulaşsın. Güzel işleri konuşmaya, anlatmaya, paylaşmaya devam edelim. Sevgiler..