Öncelikle sizi tanımak isteriz. Osman Kurt kimdir?
Kahramanmaraş’ta doğdum ve halen burada ikamet etmekteyim. 28 yaşındayım. İlk ve ortaöğrenimimi burada tamamladım. Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde lisans yaptım. Kahramanmaraş Olgunlaşma Enstitüleri’nde Dekoratif Ürünler, Dekorasyon ve Mozaik Eğitimi aldım. Aynı zamanda Kahramanmaraş Necip Fazıl Şehir Hastanesi’nde çalışmaya devam etmekteyim.
Yazarlık kariyeriniz nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mı?
Yazarlık kariyerim ilkokul 4. Sınıfta okuduğum bir şiir üzerine başladı. Aynı zamanda Türkçe öğretmenimin ders aralarında çaldığı Ney’e eşlik ettiğimiz şiirler ve bizzat kendisinin anlattığı hikâyelerle daha da ilerlememe vesile oldu. Şiirle başladığım yazma serüvenim lise dönemimde hikâye ve roman yazmaya başlamamla daha da gelişti. Bana herhangi bir isim öncü olmadı ancak annemin anlattığı çocuk masallarından aldığım fikirlerle fantastik roman ve hikâyeleri yazmaya başladım.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Genelde yazdıklarımın etkisinde kalmamaya çalışırım. Ancak bazı hikâyelerin yazımı bittikten sonra günlerce hatta haftalarca etkisinde kaldığım olmuştu. Örnek verecek olursam “Aykırı” kitabının giriş hikâyesindeki baş karakterin yaptığı akıl almaz işlerden uzunca bir süre etkilenmiştim. Sırf bunun etkisinden kurtulmak için o dönem çalıştığım özel şirketten izin alıp hikâyeyi yazdığım yere giderek olanları gözden geçirdim ve gerçekleri kendime göstermek zorunda kaldım. Bu olay biraz abartıymış gibi görünüyor ama her yazarın yazdığı etkileyici bir hikâyesi vardır ve ister istemez bunun etkisinde kalabiliyor.
Kısacası yazarken doğa üstü olaylar, mitolojik unsurlar, fantastik öyküler ve zekice kurgulanmış olayların etkisinde kalıyorum. Özellikle fantastik hikâyeler yazarken çokça kullandığım mitolojik karakterlerin yaptıkları davranışlar kişisel özelliklerimi oldukça etkilemekte.
Şiir Gibi Bakmasaydı Yazmazdım, Susuz Menekşe, Dört Mevsim Ayrı ve Öfke gibi okuru farklı duygulara götürmeyi başaran eserleriniz var. Bu eserlerinizden söz eder misiniz?
Aslında kendimi hep roman ve öykü yazarı olarak tanımlıyorum fakat şiir kitaplarım daha bir ilgi görmekte. Elbette “Öfke” kitabım bu konunun dışında kalıyor. Şiir Gibi Bakmasaydı Yazmazdım, yayınlanan ilk şiir kitabımdı. Yayın sürecinin tam 7 yıl sürmesi ve yayınlandıktan sonra ilk 1 yıl okurlar tarafından kabul görmemesi gibi bazı negatif süreçleri olmuştu. Ancak ilk hikâye kitabım “Aykırı” yayınlandıktan sonra şiir kitabıma olan ilgi giderek artmaya başladı. Henüz üniversitede öğrenciyken yayınladığım bu şiir kitabı yayınevinin de desteği sayesinde Türkiye geneli çoğu fuarda yer almıştı. Okurlardan gerek özel ve gerekse yayıncı aracılığıyla gelen yorumlar bu kitabın ünlenmesini sağlamıştı. Fakat yine de istenen başarıyı gösterdiğini söyleyemem. Olması gerekenden çok daha fazlası olabilirdi ancak bazı sebeplerden dolayı 2. Baskıyı bir türlü görememiştir.
İkinci kitaptan sonra yazmaya ara verdiğim bir dönem olmuştu. Hem işsizlik hem de özel sebeplerden dolayı bir dönem psikolojik sorunlarım olmuştu. Yaklaşık 2 yıl kadar süren bu dönemden sonra Enstitüdeki öğrencilik zamanımda tanıştığım bir polis eşiyle ortak bir kitap yayınladık. Susuz Menekşe adındaki bu kitap bu dönemin ürünüydü. Ancak az olan baskı adedi ve fazla talepten dolayı kitap çıkar çıkmaz tükenmişti. Sonrasında bazı iletişim sorunları ve kitabın telif haklarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle yeni baskısı bir türlü gelmedi.
Susuz Menekşe kitabındaki kısmi başarımızdan sonra üniversitede tanıştığım çok değerli bir arkadaşımla henüz öğrenciyken kararlaştırdığımız ortak bir kitap yazma hayali 2019’un sonlarında gerçekleşmişti. Amaç sadece bir kitap yazmak ve çevremizdekilere ulaşmasını sağlamaktı. Fakat ilk ortak çalışmamız olan Susuz Menekşe kitabının başarısını geçmesiyle ilgi giderek artmıştı. Üstelik şiirlerdeki bazı dramatize olayların gerçekten yaşanmış olması okurların daha çok ilgisini çekti ve şiire olan talebi çoğalttı.
Öfke adlı kitabım ise yayınlanan ilk romanımdı. Korku-Gerilim türündeki bu eser o zamana kadar yayınladığım tüm kitapların başarısını geçmişti. Hatta şöyle bir kıyaslama yapacak olursam Öfke’ye kadar olan tüm kitaplarımın toplam başarısı sadece Öfke’nin kendi başarısının yarısı bile değildi. Hem satış olarak hem de edebi nitelik olarak beni bir ileri seviyeye götüren kitap basımından 2 yıl sonra “The Hatred” adıyla İngilizceye de çevrildi ve Avrupa’da satışa çıkan ilk kitap olma unvanına sahip oldu. İngiltere merkezli olan satışlar genel olarak tüm Avrupa’da e-kitap olarak da okurlarıma ulaşmayı başardı. Bütün bunların yanında orada yaşayan gurbetçi okurlarımızın da okumasına vesile olmak amacıyla hem Türkçe hem de İngilizce olarak iki ayrı kategoriyle yayınlanmıştı.
Deha: Bir Zamanın Efendisi ve Düş Kırıklığı Koleksiyonu adlı eserlerinizi okur gözüyle yorumlar mısınız?
Deha’yı bir okurun gözüyle yorumlamak gerekirse aslında bazı eksik yönlerin olduğunu söyleyebilirim. Özellikle çok sık kullanılan betimlemeler okuru fazlaca sıkmaya ve okuma şevkini kırmaya neden oluyor. Bunun bir yazar olarak o şekilde olması gerektiğini söyleyebilirim ancak okur gözüyle düşününce bazı bölümlerin çok durağan ilerlemesi ve tamamen karşılıklı konuşmaların yer alması sanki bir başkasının özel hayatını okuyormuş gibi hisler veriyor. Öte yandan Düş Kırıklığı Koleksiyonu adlı kitapta geçen şiirler diğer kitaplara nazaran daha ağır konuları işliyor. Özellikle felsefe konuları, yaratılış, varlık ve var olma konuları, özlem ve yer yer sevgi temalı şiirlerin bir arada olması okura ayrı bir zevk veriyor. Genel olarak tek bir konu üzerinden yazmaktansa hemen hemen tüm konuları bir arada işlemek hem okuru şenlendirmeye hem de kalitenin artmasına vesile olmaktadır.
Aşk Seni Görmektir, Arbede, Sappho Rüyanın Sonu, Dönence ve Bir Gece Rüyası'nda okurları ne bekliyor?
Aşk Seni Görmektir’de adından da anlayacağınız gibi tamamen aşk şiirlerini okuyacağız. Bunu ilk olarak özel bir çalışma olarak planlamıştım ancak bazı olumsuz gelişen durumlar nedeniyle okurlara ulaştırma kararı aldım. Aynı zamanda ayrılık temasındaki şiirlerin de okurların karşısına çıkabileceğini söyleyebilirim.
Arbede kitabı yazdığım en uzun soluklu fantastik-Korku türündeki kitabımdı. Ancak yayıncı arkadaşımın bazı tavsiyeleri üzerine sadeleştirmeye giderek 314 sayfaya düşürüldü. Eğer bu sadeleştirme olmamış olsaydı kitabın hacmi oldukça büyüktü. Yaklaşık 850 sayfayı aşan bir konusu vardı. Kitabın ilk sayfalarından itibaren sürekli bir hareketlilik göze çarpıyor. Okur kitabı okumakla kalmayıp adeta kitapta kendisi de varmış hissiyatı içinde bir süreç izleyebilecek.
Sappho günümüzden yaklaşık 2550 yıl önce Lesbos Adasında, günümüzdeki “Midilli Adası” olarak geçen adada doğup büyümüş ve Lirizm’in kurucusu olarak bilinen antik dönem kadın şairdir. Üniversitede okurken tez konumun Sappho olması için danışman hocamla günlerce mücadele etmiştim. Sappho’nun yaşantısında nedendir bilinmez, onu yazmam için sürekli kendisine çekiyordu. Genç kızların erken evliliğine karşı duran bir yapısı vardı ve sırf bilinçlenmeleri için özel olarak onlara eğitim vermekteydi. Kendisi az önce de belirttiğim gibi lirik şiirleriyle tanınıyordu. 10 Bin sayfayı aşan eserlerinden günümüze sadece 650 beyti ulaşabilmişse de halen gereken değeri görememiştir. Sappho Rüyanın Sonu kitabındaki yazım tekniği masada karşımda Sappho varmış gibi bir betimleme yolu kullanılmıştı. Dışarıdan bakıldığında iki kişinin sohbetini okuyormuş gibi bir görüntü vardır diyebiliriz.
Dönence kitabı farklı bir yazar ismiyle yayınlanmıştı. Okurun isme yönelik bakış açısını değiştirmek için yayıncımla ortak bir karar alıp böyle bir yol izlemiştim. Kitap hikâye kitabıdır ve fantastik, macera, korku ve gerilim hikayelerinden oluşuyor.
Son olarak Bir Gece Rüyası adlı son çıkan şiir kitabımda 500 sayfayı aşan bir şiir dinletisi tadıyla şiirler okuyacağız. Hemen hemen her türde ve içerikte şiirin yer aldığı bu eser son dönem şiirleri içerisinde barındırmaktadır.
Yeni çalışmalarınız nelerdir?
Yeni çalışmalarımı kısaca sıralamak gerekirse okuyanların bildiği üzere Deha-1 Zamanın Efendisi serisinin 2’nci devam kitabı hazırlık aşamasındadır. Aynı zamanda bu kitaptan hemen sonra yayınlamayı düşündüğüm Öfke kitabının ikinci bölümünü de okura ulaştırmaya çalışacağım. İstanbul’da yaşayan bir arkadaşımla halen yazmaya devam ettiğimiz hikâye kitabını en kısa sürede yayına gönderme çabasındayım. Yeni bir roman yazma fikrimde mevcut. Bunun da hemen hemen alt yapısını tamamladım diyebilirim.
İnsan bir şeyi gerçekten yapabiliyorsa ve bunu gerçekten severek yapıyorsa mutlaka devam ettirmelidir. Hayatın gelip geçici olduğunun gerçekliğini kabul etmeli ve buna uygun işler yapmalıdır. Zaman insanı unutur ancak yaptıkları eserler baki kalacaktır. Bunun farkındalığını görmenin güzel tarafını ifade edemem belki ama yaşayarak gördüğümü söyleyebilirim.
Bu güzel sohbet için önce tüm okurlarıma ve siz değerli insanlara teşekkür ederim. Sağlıcakla…
Yorumlar
Kalan Karakter: