Kadın Voleybol Milli Takımımız müthiş bir başarıya imza atarak tarihinde ilk kez Dünya şampiyonası finali oynadı ve 35 maçtır yenilmeyen İtalya’ya bu zamana kadar belki de en zor anlarını yaşattı. Gümüş madalya kazanmak, tarih yazmak, zirvede olmak uzun yılların emeğini ve oyuncuların karakterini gerektirir. Bu jenerasyon, bunu başardı. Gururluyuz! Ama aynı anda şunu da görmek gerekiyor: geleceğe yatırım. Zirveye çıkan bir ülkenin önündeki en kritik soru, o zirvede nasıl kalacağıdır.
· VNL’de (Milletler Ligi) yaşanan karmaşa, geniş kadroyu yönetememe ve sakatlıkların etkisi, Daniele Santarelli’nin güven kaybı yaşamasına yol açtı. Molalarda sıkça tekrarladığı “Be smart (zeki oynayın)” çağrısı, her zaman sahaya yol gösteren somut bir haritaya dönüşmedi. Finalde de anlık kararların gecikmesi ve rotasyona zamanında müdahale edilememesi sonucu belirledi. Röportajlarında sık sık tekrar ettiği “Ah Türkler, siz bilmezsiniz” tavrı da onu bu hikâyenin dışından konuşan biri gibi konumlandırdı. Oysa milli takımın koçu yalnızca teknik adam değil, aidiyet kuran bir lider olmalıydı.
MAÇA YETERİNCE HAZIRLAMAZSAN...
Burada asıl sorunlardan biri de oyuncu hazırlığı. Oyuncu maça maç sırasında hazırlanmaz. Antrenmanların amacı budur. Kritik bir anda oyuna girecek sporcunun eli ayağı titrememeli; çünkü o sahneye haftalar öncesinden hazırlanmış olmalı. Eğer oyuncu kenardan girip hata yapıyorsa, bu sporcunun değil, onu o ana hazırlamayan antrenörün eksikliğidir. Santarelli bunu yapamadığı için de elini kendi zayıflattı. Hazırlamadığı oyuncuyu sahaya sürmeye çekindi, sürmediğinde ise kadro daraldı.
ROLLERİ KARIŞTIRILDI
Derya bunun en net örneği. Vargas’ın yedeği olarak pasör çaprazı pozisyonuna çağrıldı ama aslen bir köşe oyuncusu. Ebrar’ın esas mevkisi pasör çaprazıydı ama köşe oynadı. Yani oyuncular yerinden edildi, roller karıştırıldı. Kuşları yuvasından uzaklaştırırsanız, göç yollarını da şaşırtırsınız. Takımın en büyük açmazı buydu: doğru yerde, doğru rolde kullanılmayan oyuncuların verimsizleşmesi.
ROYASYON MESELESİ
Üstelik rotasyon meselesi yalnızca bizim değil, şampiyon olan İtalya’nın da sınavıydı. Onlar dünyanın en iyi diyebileceğimiz iki pasör çaprazını rotasyonlu kullanarak şampiyon oldular. Bizim için de Ebrar ve Vargas bu şekilde değerlendirilebilirdi. Eğer bu bir sporcu tercihi ise o tercihin nedenleri sorulmalı; eğer bir antrenör tercihi ise bu da sorgulanmalı. Çünkü milli takım söz konusu olduğunda kişisel tercihler değil, sisteme en iyi gelebilecek yol önemlidir. Bu unutulmamalıydı.
ÇİFT TARAFLI FIRSAT KAYBEDİLDİ
Kadronun sürekliliği de düşündürücü. 2022 Dünya Şampiyonası’ndan 8 oyuncu yine buradaydı. Yeni isimler Eylül, Jack ve Yaprak oldu. Ama formda olan Simge’nin sakatlığı olmasa belki Eylül de fırsat bulamayacaktı. Jack, dışardan kazanılmış bir değer. Yaprak ise öz değerimizdi; ne var ki turnuvada ihtiyaç olduğunda sahaya sürülmedi. Derya da öyle. Dilay Özdemir zaten son anda kadrodan çıkarıldı, üstelik U23 Dünya Şampiyonası’nda oynamasına da engel olundu. Yani genç oyuncular “adaptasyon” söylemine rağmen gelişim için çift taraflı fırsat kaybetti.
ZİRVE Mİ GELECEK Mİ?
Burada sorumluluk yalnızca teknik ekibe değil, gençlere de düşüyor. Önlerinde sağlam bir rekabet zinciri var, bunu biliyoruz. Ama gelişim çağında kenarda oturacakları yüksek ücretli kontratlar değil, sahaya çıkıp maç kilometresi yapabilecekleri takımları seçmeleri gerekiyor. Çünkü milli takımı taşıyacak olanlar, bugünden oyun yükünü omuzlayanlar olacak. Türkiye’nin önündeki temel soru bu: zirvede kalmak mı, geleceği inşa etmek mi? Aslında cevap ikisi birden. Çünkü madalyalar, ancak genç oyuncuların adım adım oyuna sokulduğu bir sistemle sürdürülebilir olur.
BAŞARI HER ŞEYİN ÜSTÜNÜ ÖRTMEMELİ
Bugünkü jenerasyon tarihe geçti; ilk kez final oynadı, ilk kez gümüş aldı. Ama geleceğe yatırım yapılmazsa süreklilik sağlanabilir mi? Gururlanacak ve eleştirilecek çok şey var, evet; ama anlamamız gereken şu: bu madalya yalnızca bir sonuç değil, aynı zamanda bir uyarı. Geleceği inşa etmezsek bugünün şampiyonluğu yarının hatırasına dönüşür.
HEM ALKIŞ HEM UYARI
Richard Feynman’ın dediği gibi: “Bilgi, aptalca sorular sorduğunuzda büyür. Aptallık, hiçbir şey sormadığınızda büyür.” Evet bu satırların ardından çok eleştiri de gelebilir. Ama bu cümleler, eleştirmek için değil, anlamak ve geliştirmek için. Takdir etmenin, alkışlamanın, gurur duymanın çok önemli olduğunu biliyorum. Fakat bir o kadar da önemli olan şey, başarının her şeyin üstünü örtmesine izin vermemek. Sorunları kış uykusuna yatırıp unutmak, yarının kaybı olur. Ben bu spora aşığım. O yüzden hem başarıyı kutluyorum, hem de geleceği konuşmaktan geri durmuyorum. Çünkü gerçek sevgi, hem alkışı hem uyarıyı içerir.
Yorumlar
Kalan Karakter: