Bana sunulan hayatın gerçekleriyle yüzleşip gecesi,-gündüzü belli olmayan bir işte yıllarca çalıştım hala da çalışıyorum . Çalışmaktan şikayetçi olmadım hiçbir zaman.
Bu süreçte benim yorgunluğumu gideren, bir eş bir dost gibi dertleştiğim, söyleştiğim kitaplar bir gün ellerini omzuma atıp “Yazmalısın!” dediler. Onlar beni çok dinledi ben de onların sözüne kulak verdim ve kaleme kutsal bir emanet gibi sarıldım. Bugün karşınızdaysam bunu kitaplara borçluyum, bir yerlere gelmek için sihirli bir değnek beklemeyin. Önünüzde duran yokuşların sonunu aşağıdan göremezsiniz, lütfen kendi ayaklarınızla tırmanın.
Aykut Taştan’ın yazarlık yolundaki ilginç ve dönemeçli hikayesi de özgün ve gerçek.
O, dokuz yaşındayken ailesi özel sebeplerden göç etme kararı alır. Yeni bir memleket, yeni insanlar ve yeni yollar karşısına çok erken yaşta çıkar. Ağrı’dan Hatay ‘a göç eden kalabalık bir aile tutunmaya ve hayatta kalmaya çalışır.
Evin reisi olan babaları ayağındaki engeliyle çalışamayacak durumdadır. On kardeş içinde tek çalışan evin büyük oğludur. Geldikleri coğrafya henüz onları daha kabullenmemişken ev kirası ve evin en doğal ihtiyaçları dahi karşılanamaz durumdadır. Aykut yaşça küçüktür ama olgunlaşmakta acele etmiş bir delikanlı gibi çalışmak ister, şartlar da bunu gerektirir.
Zorluklar güzel bir çiçeğin kökleridir.
Aykut okulda nefret suçunun failidir, çevresinde uzun süre arkadaşları tarafından görmezden gelinir. Toplumun ortaçağdan kalma değerlerinin içindeki asit kazanına atılıp yok edilmek istenir, ama direnir, geldiği topraklarda ve coğrafyadan bunların derslerini almıştır.
Ta ’ki okul müdürü Ahmet Sağlam ona rehberlik edene kadar, okul hayatı sıkıntı içinde geçer. Aykut’un içindeki cevheri dışa vurmak için her konuda yardımcı olur.
Aykut’un bir gün omzuna dokunan kadife el yaşamını değiştirir. Onu dışlamayan, sevgiyle ve samimiyetle kucaklayan, yardımcı olmak isteyen bir polis sayesinde yaşamı şekillenir ve idealindeki kutsal mesleği seçer. Evet o tıpkı kadife gibi elin üstündeki polis üniformasına aşık olur, içindeki duygu ve düşünceler filizlenir ve yaşam bulur. Polislik yolunda girdiği tüm sınavlardan düşük notlar alır ve elenir, nedeni ise, geldiği bölgenin kullandığı ağızdır. Ne yapabilir ki doğduğu günden bu yana böyle iletişim kurmuş? Nasıl değişebilir ona kafa yormaya başlar? Kendince planlar, ince yollar çizer ve bu zorlukları aşmanın yolunu, yordamını düşünür. Bu yüzden gün içinde fırsat buldukça yazmaya başlar, aklına ne gelirse, gördüklerini hiç ama hiç ayırt etmeden, düşünmeden yazar da yazar! Kağıt ve kalem biter ama o artık zihin kağıtları oluşturmuştur yazar, yazar... Yazdıkları bir genç kızın çeyiz sandığına hazırlanmış gibi güzel oyalar, kanaviçeler olmaya başlayınca da kitaplaştırmak ister.
Ailesinin bin bir güçlükle almış olduğu, ders çalışması için kullandığı bilgisayarı, ilk göz ağrısı olan kitabını bastırmak için satar ama o günlerde yaşadıklarını içine atar. İç dünyası alt üst olur, hayat yine zorluk duvarlarını örer. O halini kimselere bildirmez, umut çiçeği açacağına inandığı kitabına sarılır.
‘’Sarmaşıktaki Serçe’’ adlı eseri beklentinin üstünde bir ilgi görünce yazma aşkını iyice pekiştirir. Öncekine nazaran ayakları yere basan fikirleriyle yeni kitaplara yelken açar
İlk imza gününü kocaman bir çay bahçesinde yapar. O günkü heyecanı ve coşkusunu kendisi dahi cümleye dökemez. Kumlu’da Belediye başkanı Mehmet Deli ve KUMLU Kaymakamı Ercan Kayabaşı’nın destekleri onu onure eder. İlk imza gününü asla unutmaz ve sürekli onlara minnet duyar.Vatan aşkıyla büyüyen bir gence vatansever insanlar dayanak olur .
ŞİİR ŞİİR OLALI BÖYLE CÜMLE GÖRMEDİ
Yazdığı şiirlerin basit olmamasına dikkat çeken yazar, cımbızla seçtiği cümleleri yazma taraftarı olduğunu çabuk üretmek yerine az üretip kalıcı yazılar ,şiirler yazmak istediğini şuana kadar üç kitabının hazır olduğunu lakin pandemi sürecinden ötürü erteleme kararı aldığını söyler. İnsanlığın kurtuluşunun şiir ve sanattan geçtiğini inanır. Her olay bir sanat onun için.
Yazdığı kitapların gerçeklik ve kurgu payını sorguladığında, yazar Sarmaşıktaki Serçe’nin tamamen kurgu bir eser olduğuna karar verir. Sarmaşıktaki Serçe, asker iken bulduğu yeni bir kıtadır onun için ve kitabının adına tereddütsüz koyar. “SARMAŞIKTAKİ SERÇE” Evrenin gezintisine çıkar. Kitabının kapağındaki serçe halen orada canlıymış gibi durmaktadır. Ölümüne seven ve sarıldığı sarmaşığa aşık olan bir serçe...
Kitabı okuyucuyla buluşturan yazar sonra elbette ikinci baskısını da yapar .
Sponsor Mustafa Tenker yayın grubu tarafından yeni kapakla KİTAP AT etiketiyle piyasaya kitabı sunar. İkinci doğuşudur bu yazarın, hem de küllerinden doğuş... Hiçbir zaman övünmeyen, mütevazi bir hayat anlayışı olan yazar kitabıyla başarıyı yakalayan şanslı insanlardan sadece biridir. Kim bilir bir kitap bastırmak için nen fedakarlık yapan kalemdaşlarım başarıyı göremeden aramızdan ayrıldılar.
Bu dünyadaki tüm canlılardan öğreneceği çok şeyler olduğuna inanır. İnsanlardan, hayvanlardan, doğadan, hatta bitkilerden bile, bir şarkı, bir türkü, bir gülümseyiş bile ona ilham vermektedir. İlham arayışına girmez, ilham her an her yerdedir onun için.
Sanat atölyesi hayalleri olan yazar, buradaki amacının en çok da yetenekli gençlerin ellerinden tutabilmek, spor sanat dalında imkanı olmayan gençlerin de fark edilmesine önayak olmak gerektiğini söyler Bu hayalinin peşini hiç bırakmayacaktır ta ki bir gün gerçekleşene kadar.
Duygusal bir insan olan yazar Aykut Taştan ilk imza gününde elde ettiği kazancın tümünü ihtiyaç sahibi çocuklara armağan ederek verdiği sözü tutmuştur.
Yazdığı duygu yüklü şiir kitabını biricik sevgilisi ,onu doğuran, ona bakan ve bugünlere getiren eşsiz insan olan annesine ve babasına ithaf eder. Bilinmezlere yolculuk tasarlayan şair ve yazar, “Dünya var oldukça şair ve yazarlar da yürekleriyle var olacaktır “ der.
Yorumlar
Kalan Karakter: