Türk Dış Politikasında son dönem önemli başarılar görüyoruz. Rusya-Ukrayna Savaşı, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri, Karabağ Zaferi başta olmak üzere çok önemli politik kazanımlar elde etmiş durumdayız. Rusya - Ukrayna savaşına bakalım. Türkiye hem Batı hem de Rusya ile önemli ilişkilere sahip bir ülke.
Bu ilişki sarmalı belki de hiç olmadığı kadar kritik hale geldi; zira Suriye ve Irak başta olmak üzere yaşanan kaotik ortam ve vekâletler savaşı bölgeyi mayın tarlasına çevirmiş durumda. Üstüne işin ekonomik boyutu da var.
Bloklarla ilişkimize kısaca göz gezdirelim. İki Baltık Ülkesinin üyeliği maddesinde detaylandıracağımız üzere Türkiye köklü bir NATO üyesi. Batı ile askeri, ticari ve siyasi ilişkileri yüz yıllara dayanıyor. Batıda önemli bir nüfusa da sahip. Öte yandan Rusya ile son dönem daha da karmaşıklaşan ilişkilerimiz var. Rusların Suriye’de hava operasyonlarını durdurarak daha da fazla sığınmacıyı ülkemize yöneltmesini önlemede Türk Diplomasisinin büyük başarısı var.
Yine doğalgaz tedarikinde Ruslar büyük rol oynuyor. İşte böyle bir dikenli geçitten Türkiye yara almak bir yana, kazançlarla çıktı. Avrupa’da Dostoyevski’nin yasaklanmasının dahi konuşulduğu bir ortamda cesurca ve hızla arabuluculuk rolüne girişildi. Böylelikle iki blok arasındaki köprü olarak tüm Dünya’yı, sistematik olarak dışlanmaya çalışılan Türkiye’yi muhatap almak zorunda bıraktı. Avrupa soğuktan titrerken gaz tedarikinde sıkıntı yaşamadığı gibi, gaz borcunu da uzun vadeye yaydı. Rusların bizi zorda bırakmak adına üstümüze yönlendireceği mülteci akını da oluşmadı. Keza Batı ile bağlarımız da kopmadığı gibi güçlendi. Ekonomik ve sosyal ilişkiler arttı. Türkiye’nin rolü ve etkisi hatırlandı. Öyle ki Fransız basınında “Macron’un yapamadığını Erdoğan başardı.” makaleleri çıktı.
Bu yaz ajanslara düşen habere göre Türkiye Ukraynalı savaş esirlerini Zelenski’ye iade etti. Medyada şaşkınlıkla karşılanan bu hamle denge politikasının sona erdiği, Rusya ile ilişkilerin feda edildiği hatta kışın gaz sıkıntısı çekileceği iddialarına kadar gitti. Fakat bu gelişme de önemli ve zekice bir hamleydi. Wagner Olayları ve savaşta yaşanan başarısızlıkla Rusya savaş başındaki etkisinden uzak hale gelmiş ve eli zayıflamıştı.
Türkiye yeni dengeleri hemen okudu ve tavrını değiştirdi. Beklenenin aksine Rusya ne saldırganlaştı ne de ilişkiler koptu. Hatta Putin - Erdoğan ikili görüşmeleri bu olay yaşanmamış gibiydi. Çünkü savaş boyunca izlediği politikalarla elini güçlendiren Türkiye, eli zayıflayan Rusya için çok daha hayati bir konuma geldi. Türkiye de bunun farkındalığında hamlelerini yaparak sahasını genişletti. Gündeme etki eden bir diğer mevzu da Baltık Ülkelerinin NATO üyeliği. Savaş başladıktan sonra ürkerek NATO şemsiyesi altına girmek isteyen Baltık Ülkeleri muhtemelen çok daha kolay bir süreç bekliyordu. Fakat Türkiye ve Macaristan sürece taş koydu.
Türkiye haklı olarak bu ülkelerin terör örgütlerine tutumunu öne sürdü. Bir güvenlik birliğinde bu tarz ihlallerin olmaması gerektiği hatırlatıldı. Yine yüksek perdeden cezalandırılacağımız(!), dışlanacağımız, hatta ittifaktan atılarak yerimize bu ülkelerin alınacağı içte ve dışta bolca konuşuldu. Zaten son dönemde Türkiye’nin ittifaktan atılması gerektiğini dillendiren aşırı sağ söylemler Batıda artmıştı; fakat Türkiye önemini kararlılıkla yeniden gösterdi.
Türkiye, NATO’da Soğuk Savaş sonrası önemini yitirmiş bir ülke değil ittifakın en önemli ülkelerinden olduğunu herkese hatırlattı.
Süreçte NATO partnerleriyle ticari ve siyasi bir çok kazanım elde edildi. Ayrıca bu ülkelerin üyeliğine karşı çıkan Rusya’yı da kaybetmeyerek üst paragraflarda anlattığımız savaş dönemi politikalarıyla bütünlüklü bir strateji izlendi. Yine üstte değindiğimiz Rusya aleyhine yaşanan güç dengeleri değişimi gözetilerek iki ülkenin NATO’ya girişine sözlü onay verildi. Böylece bölgeye olası Rus saldırganlığının faturası da üstlenilmeden süreç noktalandı.
Şimdi top Macarlarda. Karabağ konusuysa başlı başına büyük bir milli zaferdir. Yine iki blok arasındaki dengeler gözetilerek Azerbaycan’a askeri ve siyasi destek verildi. Neticede Karabağ İşgali sonlandırıldı. Belki de Kıbrıs Barış Harekatından bu yana en büyük askeri zaferimizi kazandık. Bu zafer stratejik olarak büyük bir kırılmadır. Karabağ demek Türk Dünyasına açılan sayılı kapıdan birinin Türkî İdareye geçmesi demek ki bu da Avrupa ve Ortadoğu’da dönem dönem boğulmaya çalışılan Türkiye için nefes borusu açılması demek.
Türk Keneşi ya da Türk Devletler Birliği de bu sürecin siyasi dayanağıdır. Tesadüfî değil kararlı ve planlı bir süreç işlediğini gösterir. Yani Karabağ Zaferi Türkiye ve Azerbaycan başta olmak üzere Türk Dünyası’nın geleceği için büyük bir adımdır.
Bölgede önemli bir merkeze Türk Düşmanı bir şahsın ismi yerine Aziz Atatürk’ün adının bizzat Cumhurbaşkanı Aliyev tarafından verilmesi, Türk Dünyasının bütünleşmesinin ne seviyeye geldiğini ve gidişatın nasıl bir geleceğe olduğunu anlatıyor. Bu gidişatı gören sadece biz değiliz. Bölgede yalnızlaşmaktan korkan Paşinyan, Erdoğan’ın yemin törenine en erken gelip katılanlardan biri oldu. Özellikle lobilerin büyük tepkisini çeken Paşinyan’ın bu tavrını bölgede güçlenen Türk Etkisini karşısına alarak gelecek kurulamayacağını görmesine bağlamak mümkün. Lobiler buna o kadar çıldırdı ki Atatürk’ün dizisine saldırarak yalancı bir zafer yarattılar. Gerçi onu da başaramadılar.
Atatürk Dizisini iki büyük platform satın alarak tüm Dünya’da yayınlama kararı aldı. Bu süreçlerde yaşanan söylem değişikliklerini ‘’ilkeli olmamak, söylediğini unutmak, dediği dediğini tutmamak’’ gibi soyut eleştirilerle karşılayanlar oldu. Şunu unutmamak lazım ki dış politika milyarlarca insanın yaşadığı, yüzlerce ülkenin rol kaptığı, trilyonlarca doların döndüğü ve her dakika değişen bir Dünya’da ülke çıkarları için yapılır. Bu arenada tek ilke kazanabilmektir. T
ürk Dış Politikası son dönemde mükemmel sayılabilecek şekilde ilerlemiştir. Şu an ufukta Suriye, Kıbrıs, alevlenen Filistin – İsrail savaşı gibi bölgesel sıkıntılar görülüyor. Türk Hariciyesi bu istikrar ve başarıyı sürdürmesi halinde Türkiye’nin konumu ve etkisi çok daha yüksek noktalara gelecektir.
Harika yorum ve güzel ifade tebrikler