Kolombiya’nın Dünyaca tanınan yazarı Gabriel Garçia Marquez’in ünlü kitabının adıdır ‘’Kolera Günlerinde Aşk’’. Korona Salgınının hız kesmeye başladığı günlerde normalleşme çabalarına giren Türkiye’de de, AVM’lerle beraber gündemin baş tartışması ‘’korona günlerinde futbol’’ olmuş durumda. Bu tartışmaları önemli buluyorum; zira futbola dair tartışmalar bize ‘’normalleşme’’ hakkında önemli ipuçları ve uyarılar veriyor.
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Nihat Özdemir, 6 Mayıs Çarşamba günü yaptığı açıklamada Türkiye’de futbol liglerinin 12 Haziran’da başlayacağını ilan etti. Açıklamayla beraber tartışmalar başladı. Destekleyen ve istemeyen kulüpler, Sağlık Bakanlığı’nın kararla alakalı sorumluluğu üstüne almaması, kulüplerde Covid Pozitif çıkan vakalar derken ateş sönmüş değil. Bu noktada Dünya’da yaşanan örneklere bakmakta fayda var. Almanya, Avrupa’da Covid 19’u nispeten başarılı idare eden ülkelerden. Normalleşmeye de önde giren Almanya; Covid sürecinde takvimini belirleyen ülkelere örnek teşkil ediyor. Türkiye’nin de zeki bir strateji sonucu temkinli davranmak adına Almanya gibi örnekleri dikkatle gözlemleyerek bazı adımları attığını Bilim Kurulu üyeleri de farklı zamanlarda dile getirdi. İşte o Almanya Bundesliga’yı 16 Mayısta başlatıyor. Muhtemelen bu ligin gidişatı kıtaya da örnek olacak. Salgından etkilenen ülkeler içinde üst sıralarda yer alan İspanya’nın ligi La Liga’nın Başkanı Sergio Perez 12 Haziran’da ligleri başlatmak istediğini, hatta her gün maç oynatarak Ağustos ayında Şampiyonlar Ligi fikstürü için yer açmak istediğini açıkladı. Dünya’nın en prestijli ligi İngiltere Premier League’in dönüş tarihi olarak 12 Haziran İngiliz Hükümetince onaylandı. Yani TFF 12 Haziran’ı ilan eden tek federasyon değil. Elbette liglerin oynatılmayacağı örnekler de var. Fransa ve Hollanda’da hükümetler ligleri tamamen bitirdi. Bu sezon maç yok. Şunu da anlamak lazım ki bunlar planlanan tarihler, sürecin dinamik olması sebebiyle ertelenme ya da hiç oynanmama ihtimalleri de her zaman masada. Zaten tıpkı Türkiye gibi bu ülkelerde de yoğun tartışmalar sürüyor. Kimi futbolcular erken bulurken, kimisi yeterli önlemler alınırsa seve seve oynayacağını ilan ediyor. Özellikle yayın gelirleri kesilen kulüplerin federasyonlara baskı yaptığı dile getiriliyor. Kesin olan tek şey ise binlerce insanın omuz omuza tezahürat yaptığı tribünlerin artık boş kalacağı.
Futbol üzerine dönen bu tartışmaların hepsi; normalleşmenin ‘’ne’’ ve ‘’nasıl’’ olacağını anlatıyor bize. İyi anlamamız gereken nokta şu: ister düğün salonlarının açılışı olsun, isterse restoranların faaliyete geçmesi; aklınıza gelecek her alanda süreç futboldaki bu tartışmaların gölgesinde gerçekleşecek. Atılan adımları beğenenler ile temkinli yaklaşanlar olacak. Attığımız her adımda salgının nefesini ensemizde hissedeceğiz. İşletmeler açılır açılmaz eski doluluklarını önlemler olmasa bile zor görecek -ki zaten sosyal mesafe, maske vb. kurallarla çoğu yer kota ve denetim altında çalışacak-. Daha da çoğaltılacak sebeplerle ‘’normalleşme’’ denilen süreçte Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü Mart 2020 öncesine dönüşü beklemek çok çok büyük hata. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın normalleşmenin dinamik ve önlemleri yeniden artabilecek bir süreç olduğunu vurgulaması, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın ‘’Eskisi kadar yakın olamayız’’ temalı günlük mesajları tam da bunu vurguluyor. Vatandaş olarak şunu iyi anlayalım; normalleşme süreci salgının bittiği ve artık kişisel önlemleri bırakmamızın vakti geldiği anlamına ne yazık ki gelmiyor. Sosyal mesafemize, maske takmaya, kişisel hijyen kurallarına dikkat etmemiz, Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere yapılan uyarılara riayet etmemiz gerekiyor.
Yazının başında ismine atıf yaptığımız Kolera Salgını, 1800’lerde Uzak Asya’da başlayıp farklı aşama ve derecelerde Dünya’yı sarstı. 1960’larda 7. Kolera salgınının başladığı kabul edildi. 7. Aşama ne zaman bitti dersiniz? Hala aktif ve zaman zaman görüldüğü bölgeler var. Örneğin 2018’de Cezayir kolera salgını raporladı. İnsanlık bu salgınla yaşamayı ve hızlı mücadeleyi öğrendi, Covid - 19 da aşı ya da farklı mücadele yöntemleriyle mağlup edilecek. O sebeple karamsar olmaya ve kıyamet senaryolarına düşmeye gerek yok; sadece dikkat edeceğiz. Hayatımız bir süre ‘’seyircisiz maç’’ tadında olacak belki; ama eninde sonunda insanlık bu virüsü de yenecek. Sadece biraz sabır…
Tolga AKPINAR
Dünya Çocuk ve Gençlik Derneği Gn. Bşk. Yrd.