Ülkemizde son ayların tek gündemi var; Doğu Akdeniz. Türkiye’nin antlaşmalar ve uluslararası hukuktan doğan bir çok hakkı, temelsiz ve ciddiyetten uzak iddialarla çalınmak isteniyor. Türkiye haklarını savundukça saldırgan seslerin tonu da yükseliyor. Oluşan bu koronun liderliğini şu anda Fransa almış durumda. Peki, Fransa’nın bu kadar sivrilmesi ve saldırganlaşması tesadüf mü? Ya da safî bir ‘’Türk Düşmanlığı’’ üstünden mi saldırıyor bize?
ABD’de dış politikada fikirlerine önem verilen isimlerin başında 2017’de ölen Zbigniew Brzezinski gelir. Brzezinski; Johnson ve Carter gibi Soğuk Savaş dönemi ABD Başkanlarına danışmanlık yapmıştır. Bir çok kitabı da çıkan bu ismin Avrupa Birliği değerlendirmelerine göz atmakta fayda var. Bu değerlendirmelerde göze çarpan en önemli detay; AB’nin amacıdır. AB’nin liderlik koltuğunda 3 ülke potansiyel sahibidir; İngiltere, Almanya ve Fransa. İngiltere nispeten bağımsız politikalara yatkındır, ki Brexit’le birliği terk etti. Fransa – Almanya çekişmesi, AB’nin ne sebep ve amaçla var olacağına dair çetin bir kavgadır. Fransa; basitçe kendi ‘’altın çağına’’ dönüş sağlayacak bir Avrupa Birliği hayali kurmakta. Büyük kuşaklar hatırlayacaktır, Türkiye’de dahi yabancı dil eğitiminde en temel dil İngilizce değil Fransızcaydı. FIFA gibi uluslararası kuruluşların temel dili hala Fransızca olsa da etkin dilleri elbette İngilizce. Daha da geriye gidelim; Osmanlı Modernleşmesi dahil bir çok modernleşmede Fransız İhtilali ve Fransız söylevleri etkindi. İşte Fransa’nın hala hayalini kurduğu Dünya bu Dünya’ya dönüşte gizli. ABD ve İngilizce’nin kurduğu küresel etkiyi kabullenemeyen Fransız Kimliği söz konusu. AB de bu amaçlara dönük olarak kullanılmak istenen bir birlik Fransız Bürokrasisi adına. En büyük rakip Almanya ve elbette O’nun da kendine yonttuğu amaçları var. Bu tespitler Brzezinski’nin. Peki durumun Doğu Akdeniz ile alakası ne?
Beyin fırtınası yaparak birkaç cevap bulabiliriz. Öncelikle; Fransa’nın Birliğin liderliğini alabilmesi için birlik içinde güç gösterisiyle destek toplamaya ihtiyacı var. Fransızlar, Türkiye’yi düşman göstererek ve sonrasında kendince ‘’Türkiye’yi yola getirdik’’ diyerek Birlik Üyesi Ülke Kamuoylarında etki kazanma amacında olabilir. Yanlış anlaşılmasın; Türkiye ‘’yola gelecek’’ demek istemiyorum. Çarpıtma, iftira ve kara propagandayla bu imajı çizebilirler. %100 haklı olduğumuz konuda bizi tüm Avrupa’ya suçlu gösteren propaganda makineleri bu yönde işleyebilir. Üstelik, Almanya’nın diyalog yanlısı tavır almaya çalıştığı bir anda bunu yapması Almanya’ya da atılan bir gol olur. Yine; Yunanistan ekonomisinde ve siyasetinde Alman etkisi herkesin malumu. Macron Yunanistan’da bu yolla Almanya’yı sürklase etmek telaşında da olabilir.
Macron aylar önce ‘’NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti.’’ dedi. Yerine bir ‘’AB Ordusu’’ hayali var, tıpkı kurulamakta olan ‘’Arap NATO’su’’ gibi. Biliyoruz ki AB ile NATO arasında en büyük fark Türkiye’nin üyeliğidir. Fransa’nın mevcut politikası Türkiye – Yunanistan çekişmesiyle NATO içinde bir çatlak yaratarak bu yöne seyri hızlandırmak üzerine de kurulu gibi. Mevcut ABD Başkanı Trump da Macron gibi NATO’yu gereksiz görüyor, tek fark ‘’Tüm masraflar ABD’ye yıkılıyor’’ demesi. ABD sessizliğinin nedenini burada aramak lazım. Türkiye için büyük talihsizlik; Trump’ın rakibinin de on yıllardır Yunan Lobileriyle içli dışlı olan Biden olması. Son olarak; Fransa’nın Akdeniz Enerjisi üstünde doğrudan şirketleriyle ya da dolaylı olarak Yunanistan üstünden AB adına söz ve hak sahibi olmak istemesi ki bu zaten herkesin bildiği sır.
Doğu Akdeniz; Brzezinski’nin Fransa’nın kendine özgü bir AB yaratması adına bir adım olabilir. Dolayısıyla Fransa Politikasının düz bir ‘’Türk Düşmanlığı’’ dışında amaçlar taşıdığını bilmemizde fayda var ki buna göre tavır alalım. Türkiye haklarına sahip çıkıyor. TSK’nın caydırıcılığı zaten Dünyaca biliniyor. Devlet politikalarımız da tutarlı. Yine de işin propaganda boyutuna daha fazla ağırlık vermemiz gerekecek gibi. 23 Nisan yazımda Atatürk’ün Anadolu Ajansı gibi kurumlar üzerinden Dünya Milletlerini Türkiye’ye atılan iftiralara karşı nasıl aydınlattığına değinmiştim. Diplomatik yolların temel adımı olarak bu tarz bir stratejiye bakmakta fayda var. Sadece siyasetçiler değil; küreselleşen ve salgınla giderek sanallaşan Dünya’da sosyal medya kullanıcıları olarak yurttaşlar dahi Türkiye’nin haklılığını yabancı ülke vatandaşlarına açıklayabilir. Tabi bunun için önce Türk Halkının bütün katmanlarıyla durumu iyi anlaması, dolayısıyla anlatılması lazım.
Saygılarımla
Tolga AKPINAR
Dünya Çocuk ve Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcısı