Dünyamızın gündemi Korona Salgını. Belki de asırda bir yaşanacak bir felaketle karşı karşıyayız. Diğer yandan hayat akmaya devam ediyor. Muhtemeldir ki; covid - 19 illeti ile karşı karşıya kalmasak şu anda gündemdeki konuların başında ABD Başkanlık Seçimleri geliyor olacaktı. Covid-19 seçimlerin gündemdeki yerini gölgelemenin ötesine geçti bile. Hem Demokrat Ön Seçimlerinde tartışmaların vs. ertelenmesi ihtimalini ortaya çıkardı, hem de seçim sonuçlarını etkileyecek potansiyelde bir izi şimdiden bıraktı. Üstelik; aday profillerinin ABD ve Dünya adına ilginç kırılmalar içerdiği bir seçim yarışı bu. Uzatmadan başlayalım.
Kasım 2020 Seçimlerinde Cumhuriyetçilerin kesin adayı mevcut ABD Başkanı Donald Trump. Trump seçilirse son defa başkanlık yapacak. 2016 seçimlerine ‘’Make America Great Again’’ yani ‘’Amerika’yı yeniden mükemmel kıl’’ sloganıyla hazırlanan Trump’ın sloganı muhtemelen ‘’Keep America Great’’ yani ‘’Amerika’yı mükemmel tut.’’. Trump süreci o kadar sistemli planlamış ki bu sloganın haklarını 2016’da, henüz ilk seçim zaferinden günler sonra aldığı konuşuluyor. Burada dinginlik ve politik duruştaki belirliliğin aksine Demokratlarda çok çalkantılı ve önemli bir ön seçim süreci yaşandı. Bu noktada aday aday gitmekte fayda var. Adaylardan birisi Elizabeth Waren. Eski bir iflas hukuku profesörü olan Waren 2013’den beri de senatör. İş dünyasında oluşan yeni mağdur kimlikler ve emek sömürüsü gibi konulara yoğunlaşan bir isim. Adaylık niyetini en erken açıklayan isimlerden olsa da macerası beklenenden kısa sürdü. Bir diğer aday Pete Buttigieg. Afganistan’da savaşan bir asker. Henüz 38 yaşında olmakla beraber kamuoyunda en çok tartışılan yönü başka bir erkekle evli olması. Süreç içinde ciddi manada adaylık potansiyeli gösterse de o da adaylıktan çekildi. Değineceğimiz üçüncü isim aslında çok ünlü birisi. Ülkemizde de kanalı bulunan Bloomberg grubunun sahibi, eski New York Valisi Michael Bloomberg. Bloomberg birkaç yıldır Demokratların gizli adayı gibi görülüyordu. Bunda Trump’ın etkisi de çok yüksek. Bilindiği üzere ABD’de Başkan adayları kampanyalarını bağış toplayarak yürütürler. Trump 2016’da ‘’Ben şirketlerden bağış toplamıyorum. Kendi param var. Onlardan bağış almadığım için borcum da olmayacak ve sadece ABD’ye hizmet edeceğim.’’ temasıyla özellikle orta sınıf ve yoksul seçmende büyük sükse yaptı. Bloomberg bu durumun da etkisiyle kampanyasını Trump’dan bile zengin olduğu tezi üzerine kurdu. Bazı röportajlarda ‘’Trump da zengin mi?’’ gibi sözleri dikkat çekse de siyasette 2+2’nin her zaman 4 etmediğini kanıtlarcasına bu tavır ters tepti. The New York Times’ın haberine göre aday adaylığı süresince cebinden 900 Milyon Dolardan fazla harcayan Bloomberg de havlu atmak zorunda kaldı. Bloomberg’in hikayesi, tüm siyasetçiler için ilginç bir örnek aslında. Taklit; asla aslını yaşatmıyor.
Demokratların son iki adayı hala çekişme içinde. Vermont Senatörü Bernie Sanders ve önceki ABD Başkanı Barack Obama’nın başkan yardımcısı Joe Biden. Yarışı Joe Biden önde bitirecek ve ABD’de Trump – Biden mücadelesi olacak gibi görünse de Sanders etkili işler yapan bir figür. Daha önce de aday adaylığı olan Sanders; kapitalizmin merkezi ABD’de bir çeşit İskandinav Sosyalizmi savunuyor. Özellikle ABD’nin sosyo ekonomik yapısının geldiği noktaya bakınca durum çok da sürpriz değil. Örneğin; ABD’nin Covid – 19’da yaşadığı bazı sağlık ve sigorta sorunlarını ve tedavi görenlere çıkan yüksek faturaları dikkate alınca ABD alt ve orta sınıfının devletin daha sosyal ve müdahaleci olduğu bir sistem arayışında olması da anlaşılıyor. İskandinav Sosyalizmi, Türkiye’ye çok yabancı bir kavram değil. Türkiye’de Bülent Ecevit’in bir döneme damga vuran ‘’ortanın solu’’ söylemleri aslında İskandinav Sosyal Demokrasisinin iz düşümüydü. Belki de merhum Ecevit’in İsveç’e olan ilgisi ve fırsat buldukça ziyaret etmesi de bundandır. Yani; 2020 ABD Seçimlerinde dolaylı da olsa bir çeşit 70’ler Karaoğlan Rüzgarı esiyor demek çok da tutarsız olmayacaktır. Bir kilit nokta da şu ki; Biden’ın adaylığı parti içi bir tavan hareketi gibi görünürken, Sanders tam anlamıyla taban hareketi olarak büyüdü. Öte yandan; Sanders’ın rüzgarına rağmen Biden’ın aday seçilme ihtimalinin çok çok daha yüksek olduğunu hatırlatmakta fayda var. Sanders’da ilgi çekmesi gereken nokta ABD’de ölçülü de olsa devletçiliğe duyulmaya başlanan ilgi.
Trump – Biden çekişmesi şüphesiz ki bir çok konuda Dünya’yı etkileyecek. Öncelikle Donald Trump; doktrin olarak ABD’nin genel çizgisine uzak bir başkan. Küresel meselelere sistematik müdahale yerine olan olaylardan kendi ülkesinin iç meselelerine fayda sağlama politikası güdüyor. Ekonomide oluşan rakamları bir çok soyut kavramdan daha çok önemsiyor. O sebeple ani, sert; ama kısa süren hamleler yapmayı tercih ediyor. En son örnek Kasım Süleymani suikastı diyebiliriz. Süleymani’yi öldürerek; hem bölgede etki kazanan İran’ın önemli bir generalini resimden çıkardı, hem İran’ın tehditlerini Dünya’nın gözünde boşa çıkardı hem de İran’ın yarattığı ‘’ABD’yi tehdit edebilecek gizli bir güç’’ imajını dağıttı. Bunun yanında sistematik bir müdahale, sıcak çatışma gibi noktalara taşınmadan konu kapandı. Kısacası mesajını verip, üstünlük taslayıp geri çekildi. Muhtemeldir ki; İran’ı hırpalama sebebi Uzak Doğu ile gireceği ticaret savaşları öncesi Orta Doğu’da güç gösterisi ile ‘’burayı boşladı’’ görüntüsünü engellemekti ki bu işin gideceği yeri göremeden Covid – 19 belası Dünya’yı adeta kuşattı. Özetle; Trump her şeyi yapıyor; ama ABD’ye biçilen ‘’Dünya Jandarması’’ tavrına asla bürünmüyor. Eski başkanların diline pelesenk olan demokrasi, özgürlük gibi kavramları kullanmak yerine açıktan ‘’ABD Ekonomisine katkı veren herkesle çalışırım’’ mesajı veriyor. Biden ise bu konuda kapalı kutu olmakla beraber, Obama’nın ikinci adamı olması Trump’ın aksine daha dış politika merkezli bir yönetim gösterebileceğini anlatıyor. Üstelik; 4 yıllık dönemde Trump’a karşı yaptığı muhalefetin tonu da küresel politikaya daha çok müdahale eden bir ABD hayali kurduğunu gösteriyor.
Seçime dair kısa bir kıyas gerekirse; Trump – Biden kavgasında Trump daha iddialıydı. Biden daha yarışın başında ‘’Trump’a oy vermeliyiz’’ gibi bir gaf yaptı, ki Hillary Clinton’ın da böyle gafları meşhurdur ve Trump da bunu ciddi şekilde kullanmıştır; ama tahmin edilmeyen bir olay oldu ve Covid – 19 salgını ortaya çıktı. Başkan Donald Trump, olası yarışa her ne kadar avantajlı başlasa da corona hakkında önlem almak yerine önce ‘’sadece grip’’ demesiyle başlayan süreçte virüsün ABD Ekonomisine yapacağı yıkıcı etkiler çok belirleyici olacak. Bu ‘’grip’’ açıklaması olası ekonomik daralmaya erken önlem almama suçlamalarını getirirse, seçimlerde Donald Trump’a acı bir sürpriz olabilir.
Dünya büyük bir krizle karşı karşıya. Covid – 19, ne yazık ki insan hayatını yoğun şekilde tehdit ederken, büyük siyasi kırılmalar da yaratıyor. Para piyasalarının işleyişinden, insanların çalışma sistemlerine her şeyi tartışmaya açtı. Hayale gelmeyecek olaylar yaşanıyor. Önce Alman sokaklarında ABD Tanklarını gördük. Gerçi daha sonra bunun rutin bir NATO meselesi olduğu hatta corona yüzünden olması gerekenden daha az sayıda tankla yapıldığı ortaya çıktı. Esas ilginç görüntüler İtalya’dan geldi. Avrupa’da salgının üssü olan İtalya’da günlerdir AB ve ABD’ye sosyal medyadan ‘’Bizi yalnız bıraktığınız için teşekkürler’’ tepkisi sürerken, İtalya sokaklarında hastalığa yardım için gelen Rus Askeri Araçları sıra halinde göründü. Corona ya da spesifik ismiyle alt türü olan covid – 19 elbette insanoğlu tarafından eninde sonunda mağlup edilecek. Kendisi gitse de sosyal hayat, ekonomi ve siyaset üzerindeki hayaleti uzun süre görülmeye devam edecek. İşte tam da covid salgını yılının Kasım ayında yapılacak ve bu kadar farklı iki profili karşı karşıya getirecek ABD Başkanlık Seçimleri, sadece ABD Vatandaşlarının değil hepimizin geleceği adına önemli sonuçlar doğurabilir. Her sorunu ABD’nin ekonomik ve askeri gücüyle çözeceğine inanan, bu noktada NATO’yu bile gereksiz gören Donald Trump ile gelinen küresel nokta itibariyle belki de modern bir Truman Doktrini uygulama potansiyeline sahip gibi duran Joe Biden’ın çekişmesinden çıkacak sonuç Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Nedeni çok basit; Türkiye gerek ABD, gerek Rusya, gerekse Çin için çok kilit bir ülke. Soğuk Savaş döneminde bulunduğu önemli konumu kaybetmek bir yana daha da önemli bir eşik haline geldi. Kasım 2020 seçimlerine şimdiden bu gözle bakmayı da ülkemiz açısından kritik görüyorum; zira Dünya hiçbir nokta ya da ülkede 2020’li yılların huzurlu geçeceğine dair sinyal vermiyor.
Saygı ve sağlık dileklerimle…
Tolga AKPINAR
Dünya Çocuk ve Gençlik Derneği Genel Başkan Yardımcısı