Büyük Zaferleri ancak büyük milletler başarır. Bu zaferlere milletleri de ancak büyük adamlar götürür. Büyük adamlarsa yine ancak ve ancak büyük milletlerin sinesinden çıkar. Bu tarihsel döngüyü en iyi yansıtan milletlerin başında kuşkusuz Türkler gelir. Tarih boyunca Mete Han, Alparslan, Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk gibi liderler çıkarması tesadüf değil. 100. Yılını kutladığımız Büyük Taarruz da büyük bir lider önderliğinde kazandığımız bu zaferlerden biridir.
Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele için Samsun’a çıktığında sadece I. Dünya Savaşı sonrası oluşan bir işgalle karşı karşıya değildi. Kafa tutmaya hazırlandığı süreç II. Viyana Kuşatması sonrası Avrupa’da ‘’Türkleri yenebiliyorsak, birleşerek Avrupa’dan da atabiliriz.’’ fikriyle başlayan ve Osmanlı’nın Avrupa’dan adım adım sürülmesiyle ilerleyip son raddede ‘’Türkleri Orta Asya’ya yollayacağız’’ noktasına gelen bir durumdu. Bahse konu süreç 100’lerce yıla yayılır. Mustafa Kemal’in bu durumu terse döndürmeyi planlarken ordusu dağıtılmış ve artık savaşmaktan yorulmuş bir milletten başka güvencesi de dayanağı da yoktu. 1919 Anadolu’sunu en iyi anlatan belge aslında Ahmet Haşim’in Manisa Mebusu Refik Bey’e yazdığı mektup. Anadolu’nun baştan sona frengi ile pençeleştiği, beslenme eksikliğinden dolayı insanların hastalandığı ve hatta midelerinde kurtlar olduğuna dair Alman Tıp heyetlerinin ciddi teşhisler yaptığı gibi tespitler içeren bu mektubun uzun versiyonunu internette bulmak mümkün. Peki karşıda kimler vardı? Yunanistan görünümlü Güneş Batmayan Britanya. Yunanlara neredeyse sınırsız destek veren İngilizler, İtalya’yı da bu yüzden adeta küstürmüş ve İtalyanların sonrasında TBMM ile anlaşmasına zemin hazırlamıştır. İngilizlerin bu inadı elbette ki kuru bir sevgi değil, güçsüz ve kontrol altındaki Yunanlar üzerinden bölgede kendi denetimlerini sağlama amacıdır.
İşte Büyük Zafer kısaca böyle bir ortamda vücuda gelmiştir. Bunda en büyük pay elbette ki Milli Mücadele’nin dahi öneri Mustafa Kemal Paşa ve kurmay kademesinindir. Zafer; kararlılık, inanç ve derin bir zekanın ürünüdür. O kadar ince detaylar söz konusu ki saygı duymamak mümkün değil. Örneğin kimi kaynaklarda Büyük Taarruz öncesi Yunan Ordusunun hastalık dalgasıyla boğuştuğu yazar. Bu tesadüf değildir. Bölgeyi iyi bilen Türk Kurmay Heyeti, Ağustos sonunda gündüzleri yakıcı sıcak geceleri ayaz ile dondurucu soğuk oluşacağını da bilir. Yunan Ordusunun adeta yazlık çuvallarla yattığını da düşünürsek son derece zeki bir lojistik tuzak kurulduğunu görebiliriz. Henüz 1919’da Mazhar Müfit Kansu’yu çağırıp not defterine yapacağı devrimleri madde madde yazdıran, ‘’Paşam yeter. Cumhuriyet kursak kâfi’’ cevabını alan Mustafa Kemal Paşa’nın bu stratejik ve lojistik hamlelerin arkasında olması da şaşırtıcı değil. Mustafa Kemal, sadece askeri başarılar kazanmamış ya da sadece büyük devrimler başarmamıştır. Ahmet Haşim’in mektubunda da geçen hastalıklar başta olmak üzere Anadolu’nun sıhhatiyle dahi ilgilenmiştir. Hıfzıssıhha kuruluşu ve aşı çalışmaları sonrası yok edilen kimi hastalıklar kimi komşularımızda dahi hala mevcut. Askerlik hizmetine gelenlere okuma yazma seferberliği başlatarak cehalete savaş açması da halk sevgisi ve stratejik dehasına bir örnektir. Bu yüzden Büyük Atatürk’dür.
Elbette ki kurmay kademesinin yanında kadınıyla, çocuğuyla, yaşlısıyla bu mücadeleye katılan Anadolu Halkını da hayranlık ve şükranla anmamak büyük saygısızlık olur. Cepheye mermi taşıyan, atölyelerde çalışan, erzağından kursağından kısıp Mehmetçik’e veren, evlatlarını kına sürerek yollayan Anadolu İnsanının bugün sofralarımızdaki ekmekten soluduğumuz havaya hakkı vardır. Zaten başta da değindiğimiz üzere büyük bir millet olacak ki sinesinden büyük bir kahraman çıkabilsin.
Büyük Taarruz’un 100. Yılını ve 30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutluyorum. Yüzlerce yıl geçse de ne Büyük Taarruz Ruhu, ne de Atatürk ve eserleri bu topraklardan silinmeyecektir.
Tolga AKPINAR
Dünya Çocuk ve Gençlik Derneği Gn. Bşk. Yrd.