Yazılarımda sık sık uluslararası kurumlardan ve sözleşmelerden bahseder, bunların tamamen uyduruk olduklarını hiçbir anlamlarının olmadıklarını anlatmaya çalışırdım.
Anlayan anlıyordu.
Anlamayanlar da bana kızıyorlardı.
"Bu kendisini ne zannediyor" diye de eleştiriyorlardı.
Şimdi sıra bende…
Beni eleştirenlerin gözlerine soka soka anlatacağım.
İyice anlayarak okumalarını istiyorum.
Ne diyordum; insan hakları evrensel beyannameleri hikâye…
Uluslararası hukukları hikâye...
Birleşmiş Milletler Teşkilatları hikâye…
NATO’ları hikâye…
Bu kurumlar hiç bir şey ifade etmiyor.
Büyük balık küçük balığı yutuyor.
Küçük balıkların hiçbir şekilde Dünya üzerinde hakları hukukları yoktur, olamaz da...
Onlar her zaman kurbandırlar.
***
Rusya ile Ukrayna'yı değerlendirelim.
Hemen hemen aynı ırk, aynı kültür, aynı dil ve aynı din mensupları olmalarına rağmen biri birlerini boğazlıyorlar.
Neden?
Rusya diyor ki, benim emrimde olursan, benim dediklerimi yaparsan seni devlet olarak tanırım.
Aksi takdirde seni yaşatmam.
Ukrayna da, ben bağımsız bir devletim, şu şu sözleşmelerim var, sınırlarım belirlenmiş, bunlar da uluslararası hukukun güvencesindedir, ben ülkemi senden alacağım emirlerle değil, kendi doğrularımla yönetirim, diyor…
Diyor, demesine de sonuç ne!
Rusya Ukrayna’yı işgal etmeye çalışıyor, Ukrayna direniyor.
Ne kadar direnebilir belli değil.
Sivil halk katlediliyor.
Çocuklar öldürülüyor.
İnsan hakları ayaklar altında.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı çaresiz...
Çünkü hiç bir yaptırım gücü yok…
Beş Devletin emrinde bir kuruluş…
NATO çaresiz.
Hiç bir şey yapamıyor.
Çünkü ABD’nin vurucu gücünden öteye gidemiyor.
Yüz binlerce insan evsiz yurtsuz, çaresiz ülkelerini terk etmek zorunda kalıyor.
Şimdi aladınız mı?
Benim feveranları mı?
***
Gelelim ülkemize,
Lozan antlaşması Türkiye’nin tapusuymuş.
Mondros mütarekesi Türkiye’nin güvencesiymiş.
Haydi oradan be, anca gidersiniz.
Türkiye’nin tapusu da, güvencesi de kahraman Türk ordusudur.
Kendi öz gücümüzdür.
Suriye’nin, Irak’ın, Libya’nın uluslararası sözleşmeleri yok muydu?
Kim takıyor uluslararası sözleşmeleri.
Güçlüysen yaşarsın.
Ya da büyük balıklar yutar.
***
ABD’nin istediği gibi değil kendi doğrularımızla ülkemizi yönetmeye çalıştık.
ABD aynen Rusya gibi bizi tehdit etti.
Ya benim emrimde olursunuz ya da sizi yaşatmam, dedi.
Biz bu tehditlere eyvallah etmedik.
Bunun üzerine ABD 15 Temmuz’da ülkemizi uşakları vasıtası ile işgal etmeye çalıştı.
Vurucu gücü NATO’da bu işgal hareketinin içinde yerini aldı.
Liderimiz ile birlikte direndik.
Başaramadılar.
***
PKK’yı görevlendirdiler.
On binlerce tır dolusu silah, yüz milyonlarca dolar harcadılar, yine de başaramadılar.
Vaz geçtiler mi?
Elbette hayır.
Yerli siyasi uşakları ile amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar.
Allahın izniyle yine de başaramayacaklar.
***
Neden başaramıyorlar?
Başaramazlar çünkü bizim liderimiz tarihi çok iyi bilen ve tarihden ders çıkaran, tarihi tekerrür ettirmeyen, gelebilecek her türlü hamleye karşı tedbir alan dünyanın en büyük lideridir de ondan.
Bununla birlikte biz şu anda dünyanın en güçlü devletlerinden birisiyiz.
Öyle kolay lokma değiliz.
Bölgemizin en güçlü ülkesiyiz.
Şükürler olsun bizde küçük balıkları yutmayan herkesin yaşamasına yardımcı olan büyük balık olduk…
Bundan böyle dünyaya adil bir düzenin gelmesi için mücadele edeceğiz.
Dünya beşten büyüktür.
Tüm zalimlerin karşısında mazlumların yanında olacağız.
Yüce Allah, yüzyılın en büyük devrimci lideri olan Erdoğan’a sağlıklı ve uzun ömürler versin.
Bu vesile ile saygıdeğer Devlet Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yaş gününü kutlar, dünyamızın selameti için sağlık ve esenlikler dilerim.
Saygılarımla…
İDRİS ORTAKAYA