Yerel seçimlerin yenilenmesine az bir zaman kaldı ve eğer farkındaysanız mevcut belediye başkanları yeniden aday gösterilme telaşına girdi, genel merkezlere ziyaretler başladı. Bir yandan da yeni projeler tanıtılıyor, temeller atılıyor. Vatandaşlara ziyaretler başladı.
Ülkemizin her köşesi coğrafyamız zenginlik içerisinde şehir merkezlerimizde sanayileşme kırsalımızda ise tabiat zenginiyiz. Tabi burada yerel yönetimlere çok iş düşüyor şehrin vizyon ve misyonunu dahada çok üst düzeye taşımak tabiri caizse parlatmak onların elinde. Yerel yöneticiler seçilmiş kişiler yeter ki bu şanslarını akılcı plan ve yol haritaları ile sürdürülebilir bir başarıya ulaştırabilsinler. Bunun için öncelikle yerel yönetimlerin, ticaret ve sanayi odalarının, kalkınma ajanslarının konunun ciddiyetini kavramaları ve gel-geç tedbirlerle değil, uygulanabilir, gerçekçi pazarlama planları ile yol almalarıdır.
Şehirlerimiz Markalaşmalı
Ülkemizin itibarı artar. Her yer ve yöremiz; hemşerileri için, yetişen gençleri için, iş alemi için kısacası beklentisi olan herkes için umut kaynağı oluşturabilir. Bu nedenle, yerel yöneticilerimizin bu konuyu sözde değil özde, gündemlerinin birinci maddesi haline getirmeleri beklenmelidir.
Siyasetçilerin konuyu seçim malzemesi olarak da olsa, gündeme taşımalarını olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Endişem “marka şehir” kavramı içerisinde yer alan “marka”nın nasıl algılandığı ve eyleme yansıdığı konusundadır. Marka planlı bir pazarlama çabası süreci sonunda erişilen bir kazançtır, bir ödüldür. Kararlı-tutarlı-sabırlı bir dönemin ürünüdür. Bu sürecin içerisinde yer alan logo-slogan, fuar, broşür, cd, vb. sonuçlar markanın bütünü olarak kabul edilmemelidir. Aksi halde ve “marka” adına hayal kırıklığı yaşanır. Marka şehir, bir şehrin top yekûn mücadelesidir. Dolayısıyla, ancak gerçekçi ve uygulanabilir bir strateji şehir sakinlerini harekete geçirir, bir araya getirir ve güç oluşturur.
Seçildikten sonra beş yıl geçmeyecek gibi düşünen yerel yöneticiler seçim yenileneceği zaman tekrar aday olurlarsa vatandaş gereken cevabı sandıklarda verecektir.
O yerlerin hemşerileri ve iş aleminin beklentisi bu yöndedir. Daha çok fırsat geliştirebilmek için bu yerlerin yatırımcı, yerleşimci ve ziyaretçi cezbedecek kabiliyette olmaları gerekecektir. Başarının, belediye başkanlarının amigoluğunda veya daha fazla hükümet desteğinde veya daha fazla halkla ilişkiler çabasında saklı olduğu gibi bir yanlışa düşülmemelidir.
Her topluluk, kendine özgü niteliklerini tanımlamalı ve bu rekabetçi avantajını talip olacak “müşteri ve tüketiciye”, yani ziyaretçi, yatırımcı ve yerleşimciye, etkin bir şekilde iletebilmelidir. Bu kolay bir iş değildir. Bir yer veya yöre rekabet avantajı geliştirebilmek için geçmişini, bugününü ve geleceğini dikkate almalı, göz önünde tutmalıdır. Kıt kaynaklar nedeniyle rekabet halinde oldukları diğer yerleri teşhis etmeli, farklılaşarak hedef pazarların zihninde nasıl yer alacaklarını saptamalıdır.
Geçen süre içerisinde pazara yön veren güçlerin değişmesi sonucu, bazı önde giden şehirlerin nasıl ekonomik üstünlüklerini yitirdiklerine tanık olundu. Gelecekte de başka önemli yerlerin kayıtsızlık ve pazarlama planlarının olmaması nedeniyle aynı yazgıyı paylaşacakları tahmin edilmekte. Bugünün daha az göze çarpan şehirlerinin ise incelikli - donanımlı stratejik pazarlama planları sayesinde geleceğin önemli ekonomik güçleri olacağı pek muhtemel.
Belediye başkanları, ticaret ve sanayi odası başkanları ve onların ekipleri ile bölgesel kalkınma ajansları ve bölge planlamacıları yer ve yörelerini başarıya ulaştıracak doğrultuda bir planlama çerçevesi içerisinde elbirliğiyle harekete geçmeli. Söz konusu çerçeve rekabetin değerlendirilmesi, alıcı - satıcı ilişkilerinin dinamiği, pazarlama alt yapısının rolü, etkin iletişimin yaygınlaştırılması gibi temel konuları kapsamalı. Çerçeve, muhtelif stratejilere bağlı olarak rekabetçi ortamda öne çıkan onlarca yer/yöre örnek alınmalı. Bazıları pazarlama öğretilerini kullanarak önemli başarılar elde etmişken bazıları ise yanlış adımlar ve ikilemler sonucu kıt kaynaklar için mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Gelecek yıllarda tüm yer ve yörelerin gelişmesi, zenginleşmesi beklenmemelidir. Kıt kaynaklara erişme mücadelesinde kazananlar ve kaybedenler olacaktır. Belki bazı yerler “şans eseri”, kaza ile veya var oluşlarından gelen güçlü nedenlerle stratejik pazarlama planı ilkelerini uygulamadan gelişecektir. Fakat pazara egemen olan güçlerin sürekli değişmekte olduğu ve kayıtsız kalınmayı bağışlamayacağı unutulmamalıdır. İnancım odur ki, stratejik pazarlama ilkelerini ciddi olarak uygulayan yerler geleceklerini şansa bırakan, atalet içerisindeki yerlere göre hemşerileri ve yerel iş alemi için daha iyi bir gelecek inşa edecektir.
Eğer liyakat önemsenecek ise belediye başkan adayları çağdaş kriterlere göre değerlendirilerek seçilmelidir. “Partimize çok emek verdi” diyerek değil. Partiye çok emek vereni yine parti hiyerarşisinde liyakata göre ödüllendirebilirsiniz. Ancak şehir yönetimi, hele hele dünyanın en çok rekabet yaşanan bu yönetim dalında sadece bu kritere bakarak değerlendirirseniz şehirler kaybeder.
Uzun süre belli bir çıta yüksekliği altında yaşamak zorunda bırakılanlar çıta bir tık yükseldiğinde dünyanın ne kadar farklı olduğunu keşfedecektir, başka bir türlü aydınlanacaktır. Eğer bu aydınlanmadan korkuyorsanız bırakın o çıta seviyesi altında yaşam sürsün. Yok, parti olarak şehirleri geleceğe hazırlamak istiyorsanız o zaman çıtayı kim bir tık yukarıya taşıyacak, görevi ona teslim etmelisiniz!
Kendi çıkarları ve rantı uğruna o koltukları işgal edenler her zaman için tarihte isminden kötü kötü bahsettireceklerdir. Onun için verilen görevleri en iyi şekilde yapmaları dileğiyle sevgi ve saygılarımla.