Seçim bitti ama bazı yakıştırmalar iftiralar bir iki hafta daha sürer.
En çok arzu edilen ise çirkefliğe varan iftiraların. Yabancılarla ilgili yapılan saçma sapan iddiaların umarım bir an önce sonu gelir.
Çağdaşlık altında çağ dışılığın, Yardımseverlik adına bencilliğin, çok bilen gibi görünerek cahillikte sınır tanımayanların sesleri en kısa sürede yok olur gider.
Kendi görüşünde olmayan kişileri karşı kamptan diyerek aforoz etme çabaları sona erer.
Seçimlerle ilgili karalama ve iftira atanlara en azından Sayın Kılıçdaroğlu’nun sözlerini anımsatmak isterim: “Sonuçları kabul ediyoruz ancak seçimin sonuçları ahlaki olarak tartışılmalı”. Tabii ki bu ahlaki tartışmayı tüm partiler kendi içlerinde açıkça yapmalı.
Bugünlerde görülen o ki partilerin kendi içlerindeki kavgalar çığ gibi büyüyerek ilerleyecek.
Hesaplaşma günü geldiğinde kozlar serilecek, birileri kazanacak tabi ki bu kez de kongrelerde olan bitenlerin kavgası başlayacak.
Bu kavga da, ölen ölür kalan sağlar bizimdir hesabı sonuçlanır.
Bildiğimiz ve beklediğimiz gibi Sayın Kılıçdaroğlu ‘ben buradayım, hiçbir yere gitmiyorum, mücadeleye devam’ diyerek partinin başından ayrılmayacağını açıkça ilan etti.
Sanki kaybetmişliğin tek sorumlusu ekibiymiş gibi CHP MYK’sı istifa etti.
Zurna tam da bu arada zırt’ladı.
Düne dek Sayın Kılıçdaroğlunun ardında olan, ona olmadık payeler yükleyen isimler ‘yeter artık, bırak git’ diye homurdanmaya hatta açık açık konuşmaya başladılar.
“Kılıçdaroğlu gitsin oylarımız yükselir” diyenler çoğaldı.
Ama bunları söyleyenler Kılıçdaroğlu’nun gitmesi ile partide neler olur sanırım pek kavrayamıyorlar.
Partideki birbirinden farklı düşünce ve grupların tutkalı isteseniz de istemeseniz de Sayın Kılıçdaroğlu’dur.
Onun iktidardan düşmesi ile bu grup veya akımların kendilerine çok daha farklı bir yol arayacakları,
Partinin birkaç parçaya bölüneceği kesin.
Ama ‘Kılıçdaroğlu gitsin CHP gerçek Atatürkçü kimliğine geri dönsün’ deniyorsa yapılması gereken;Yıllar öncesine dönmek olduğu gibi Atatürk’ün gelecekle ilgili şu sözlerini asla unutmamak ve ona göre yol çizmektir.
“Ben, manevi miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.”
Dünya değişti, Türkiye de çok değişti.
Doğal olarak çalkantı sadece CHP saflarında olmayacak.
Tüm partiler bu seçimden bir şekilde etkilenip ‘ben nerde yanlış yaptım sorusunu’ yanıtlamak zorunda. Bu değişim sadece muhalefet değil iktidar partisi saflarında da olmalı.Kaldı ki atılan adımlar, konuşmalardan belli oluyor.
Cumhuriyetimizin ikinci yüz yılı yeni bir kabine, yeni yüzlerle başlıyor.
Her ne kadar kabinedeki her bakan yıllardır bu işi alt kademelerde yapan kişilerden oluşsa da bazı isimler var ki gerçekten uluslararası camiada tanınan ve ilgili her kişiye farklı düşünceler farklı umutlar veren isimler.
Demek istediğim şu ki bakanlıklar deneyimli isimlere emanet edildi.
Tıpkı Sayın Fidan gibi, ya da Milli Savunma Bakanı Sayın Yaşar güler gibi.
Sayın Şimşek zaten tüm finans çevrelerinin bildiği ve güvendiği bir isim. Şimşek ile ilgili konuşmalar oldukça yoğun.
Ama her ne olursa olsun Erdoğan iktidarının yıllardır sürdürdüğü politikalardan keskin dönüşler olmayacağına eminim.
Bu kendini inkar etmek olduğu kadar toplumda da çok farklı duygu ve düşüncelere yol açabilir.
Yeni yüzyıl ve yeni iktidar ülkemize hayırlı olsun.