Bugün artık seçim için son adımlar atılıyor.
Akşama dek herkes içinde ne varsa döküp saçacak.
Ama şu iki haftalık iki seçim arasında akılda kalan ve yıllarca akıllardan çıkmayacak bir şey kalacak geriye.
Oy uğruna depremzedelere yapılan terbiyesizlikler, vicdansızlıklar.
İnanın bunun üzeri hiçbir şeyle örtülemeyecek.
İnsanlığın başladığı yerde her türden farklılığın biteceğini dahi anlamayanlara bu millet güven duyabilecek mi?
Keşke vicdanlarımızı bir kenara koymadan geçirebilseydik bu dönemi..
Sayın Kılıçdaroğlu’nun gençlerle son toplantısını izledim bir Tv kanalında.
Sorulan her soru ve her yanıt ile biraz daha çukura battı sanki.
Verilen her yanıtın tam tersi kendi partisinde hem Sayın Kılıçdaroğlu hem de diğer yetkililerce konuşulmuştu kamuoyunun gözleri önünde.
Ne yazık ki yalan yanlış, amaçlı haberler son ana dek fırtına estirmeye devam edecek fanatikler için.
Büyük çoğunluğumuz da bu tek yanlı haberlerin kurbanı olarak karşı görüşteki vatandaşlarımıza hakaret etmeye kin duymaya devam edecek.
'Demek ki millet TOGG'muş' diye başlık atan bir yayın organından ve o başlığı milleti suçlamak, aşağılamak için kullanan kişi ve kurumların gerçekten vatandaşı düşündüğünü, iyi niyetli olduğunu söylemek mümkün mü?
Ekonominin güllük gülistanlık olduğunu kimse söylemiyor ama TOBB un açıklamalarına bakınca battığımızı söylemek de çok komik oluyor.
“ Nisanda kurulan şirket sayısı marta kıyasla yüzde 19 azalarak 11 bin 319'dan 9 bin 174'e geriledi. Aynı dönemde kapanan şirket sayısı da yüzde 1,9 düşüşle 1423 oldu. Martta 1451 şirket kapanmıştı. Geçen yılın aynı ayına göre ise nisanda kurulan şirket sayısı yüzde 14,7, kapanan şirket sayısı yüzde 34,2 azalış gösterdi”.
Ama İngiliz Economist’in yazarı Timothy Ash’in söyledikleri açık gerçek:: “Londra'da Kılıçdaroğlu ve bazı yatırımcılarla bir araya geldim. Görüşmede Kılıçdaroğlu'nun verdiği yanıtların oldukça zayıf ve içi boş olduğunu gördüm. Erdoğan'ın dengi değil" dedikten sonra;
"Muhalefet Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu zayıflıklarını en başından beri biliyordu. Hatta Akşener gemiyi terk etmeye bile çalıştı. Şimdi Kılıçdaroğlu'nun en iyi seçeneği seçmeni piyasaları 2. turdan önce tasfiye etmesi ve Erdoğana'a oy veren seçmenleri ekonomik risklerle pişman etmesi"
İşte korkunç gerçek bu.
Peki, Kılıçdaroğlu’na destek amacıyla kimler bu seçmeni pişman etmek isteyenler?
Depremzedeler, emekli maaşı ile geçinenler, asgari ücretliler, köylü vatandaşlarımız ya da küçük aile işletmesi sahipleri değil elbette.
14 Mayıs sonrası bankalarda kimler oynuyorsa onlar.
İnanın bu işler bir yandan Selahattin Demirtaş’a özgürlük vaat ederken diğer yandan “Bozkurtlara selam olsun” diye yürümekle ya da her ne olursa olsun masadan bir pay bir bir bakanlık kapayım diye koşanlarla kucaklaşmakla da olmuyor.
HDP oyları bu kucaklaşma sonrası aynı güçle Kılıçdaroğlu’na akar mı orası biraz şüpheli.
Yeşil Sol küçük bir duraklama sonrası Kılıçdaroğlu desteğini açıklasa da (kaldı ki başka çareleri de yok) eski HDP’li vekil Erol Katırcıoğlu’nun söyledikleri de bir gerçeği yansıtıyor: “Kusura bakmayın ama böyle bir ittifakın adayına oy vermemiz mümkün değil”.
Bir yanda Kandil diğer yanda Özdağ’ın çıkar ilişkisine dayanan desteği ile gelinecek bir nokta kaosdan başka bir şey çıkarmaz.
HDP-PKK desteğe devam ediyor diye sevinenler de bu desteğin nelere mal olabileceğini umarım düşünmüşlerdir.
Son günlerde Sayın Kılıçdaroğlu’nu destekleyen ABD ve Avrupalı basın ve siyasilerin açıklamalarındaki değişim de çok şey anlatıyor.
Masadaki zig zaglar da seçmenin gözünden kaçmıyor.
En önemlisi de Sezai Temelli’nin söyledikleri: "Her türlü protokolü de kimlerin ağzına tıkayacağımızı biliriz".
İyi olan, doğru olan, adam olan kazansın.