Tatil bitti.
Dokuz günlük işten stresten uzak bir tatil hepimize iyi geldi.
Bir veya iki gün zorunlu mola verip işbaşı yapanları saymıyorum tabii onlar zaten tatil yapmış sayılmaz.
Birde tatil dahi olsa toplumun günlük gereksinimi için çalışanlar var tabii.
Neyse sayılması gereken çok grup var ama konum o değil.
Bir heyecanla başladık tatile.
Her ne kadar eski bayramlarda önemli olan aile birleşimi olsa da günümüz bayram izinleri tatil modunda artık.
Oteller, piknik alanları, kamp yerleri hatta araba ya da karavan park edecek en küçük yerler dahi işgal edildi tatil için.
Ama görünen o ki tatil amacından çok farklı ya da deyim yerindeyse genellikle Türk işi tatil oluyor.
Tatil deyince normalde yıl boyunca sürekli yaptığımız işlerden bir süre de olsa uzaklaşarak enerji depolamak, yorgunluğumuzu atmak ve dinlemek akla gelir ya da gelmesi gerekir.
Ama bizim tatillerimiz çok yıldızlı otellerde kalanlar dışındakiler için bir koşuşmacadan, stresten, eziyetten öteye pek geçemiyor.
Çok yıldızlı otellerde kalanlar için tatil ise günde beş altı öğün yemek, bol bol içmek gibi bir anlam taşıyor.
Yemek ye, suya gir sudan çık yat, tekrar ye, suya gir, atıştır, çık ye, iç yat…..
Peki ya diğerleri..
Çadırlı ordugahlarda kalanlar, yol kıyısında, deniz kıyısında tatilini geçirenler..
Asıl konum bu aslında.
Yoksa kimsenin tatil anlayışına, seçimlerine bir şey söyleyecek değilim.
Elbette karavanı ile deniz manzaralı bir yerde veya deniz kıyısına karavanı yerleştirmiş kişilerin zevklerine de karışacak değilim.
Sorun tatil yaparken diğerlerine ya da doğaya neler bıraktığımızda.
Elbette birçoğumuz tatili ucuza getirmek için çeşitli yöntemlere baş vuruyor.
Bunlardan ilk akla gelen çadırımızı ya da karavanımızı ücretsiz olarak koyabileceğimiz yer.
Çeşme sahillerinde bu iş biraz daha sıkıntılı ama son birkaç yıldır Seferihisar ve civarı tatilini ucuza getirmek isteyenlerle dolup taşıyor. Ücretsiz konaklama alanlarının varlığı bu bölgeyi cazip kılıyor.
Bu nedenle Seferihisar’a araç ile girip alışveriş yapabilmek adeta bir işkence oluyor.
Gelelim asıl konumuza.
Bu deniz kum güneş tatilleri birçoğumuza yorgunluk dışında katkısı pek olmuyor.
Hadi kendimizi gönüllü olarak yoruyoruz da diğer kişilere ve doğaya neler yapıyoruz?
Karavan ve çadır sahipleri özellikle deniz kıyısında neredeyse denizin içine girecek kadar yakına karavan veya çadırlarını koyarak insanların sahil boyunca yürüyüş zevklerine engel oluyorlar.
Gece denize sıfır konulan masalardan arda kalanlar denizi ve sahili kirletiyor.
Birçoğu atılan pislikleri dahi toplayıp bir kenara koymayı düşünmüyor.
Özellikle çadır veya karavan o bölgeyi terk ettikten sonra bırakılan pislikler günlerce sahil boyunca sürünmeye devam ediyor, sonunda deli bir rüzgar veya dalga ile denize doğru yola çıkıyorlar.
Sahillerde aradığınız her şeyi bulabilirsiniz.
Pandemi döneminde en çok görülen maskelerdi, bugün ise bira şişelerinden, paketlenmiş yiyecek artık ve kağıtlarından geçilmiyor. Plastik poşetleri saymaya gerek yok sanırım çünkü poşetve plastik çeşitleri her adımda ayağınıza dolaşıyor.
Birde çocuklar için kazılan kumsal nedeniyle oraya buraya dağılan kumlar ve bir nedenle yerleştirilmiş taşlar.
Gidenler sanki bir daha geri gelmeyeceklermiş gibi.
Yatılı okullarda veya Askeri birliklerde “bulduğun gibi bırak” ibareleri vardı her yerde.
Günümüzde ne yazık ki bu ikazlar adeta unutuldu.
Doğa hoyratça katlediliyor.
Ne yazıktır ki genç nüfus bu konuda çok kötü karneye sahip.
İzmir’in kordon boyu da pek farklı değil bu konuda.
Ne demiştik?
Tatil herkesin hakkı. Kendimizi yenilememiz, zihin ve bedenimizi stresten arındırmak için gerekli de.
Ama lütfen kısa süreliğine yerleşip terk ettiğimiz bu ücretsiz yerleri “bulduğumuz gibi bırakmaya” gayret edelim.
En azından ücretli alanlarda çeşitli şekillerde yenilen kazıklardan uzak tatil yapmaya devam etmek istiyorsak.