Bu seçim özellikle iktidar açısından oldukça zordu.
Önce Pandemi ardından ekonomik göstergelerde düzelmesi hiç de kolay olmayacak zorluklar, döviz kurlarının önlenemez yükselişi ve depremin yol açtığı ağır kayıplar.
Güçlü ekonomileri dahi sarsabilecek olan bu gelişmeler içeride ve dışarıda Erdoğan karşıtlarını çok sevindirmiş onları adeta bütünleştirmişti.
Erdoğan’ı yıkıp yerine bir uysal çocuk getirmek için her koldan harekete geçildi.
Önce yurt dışından, okyanus ötesinden ses geldi.
“Erdoğan’ı yıkmak için muhalefete her türlü destek vereceğiz dendi”.
Ardından Avrupa’nın sağdan sola tüm etkili-yetkili isimlerinden ve onların kontrolündeki basın yayın organlarından.
Avrupa basını sözlerini dinlemeyen, yıllardır sömürdükleri ülkelere dostça yaklaşan, onlara eşitleri olarak kapı açan Erdoğan’ı yerden yere vurdu.
Kılıçdaroğlu başarılı bir iş yapmış Muhalefeti toplamıştı ama kazanma şansı olmadığını onlar da biliyordu. Kendi istedikleri uysal çocuk için Kılıçdaroğlu’dan onay çıkmayınca hepsi zorunlu olarak Sayın Kılıçdaroğlu’nun ardında durmak zorunda kaldılar.
Üstelik son umutları olan Meral Hanımın çıkışı da yeterli olmamış Kılıçdaroğlu’nun masadaki gücü ve inadına yenilmişti.
Birinci tur sonunda Sayın Kılıçdaroğlu arzu edilen oyu alamayınca Milliyetçi oylara göz dikildi ve yabancı düşmanlığından başka bir söylemi pek duyulamayan Sayın Özdağ’ın desteği istendi.
Ne gariptir ki, Masa Erdoğan karşıtlığında birleşmiş olsa da PKK gibi ayrılıkçı bir grupla kendini Milliyetçi olarak tanıtan Sayın Özdağ’ın aynı adayın ardında saf tuttu.
Milliyetçi ve ayrılıkçı gruplar kardeş kardeş Erdoğan karşıtlığında yan yana geldi. Sonrası nasıl olur diye kimse düşünmedi daha doğrusu düşünülmemesi istendi ve başarılı olundu.
Kılıçdaroğlu’nun yüz seksen derece çark edip Milliyetçi söylemlere başvurması da yeterli olmadı.
Yetmeyeceğini biliyorlardı bu nedenle Erdoğan seçmeni ekonomik zorlukla sınanmak istendi.
Doğal olarak bu zorluklar sadece Erdoğan taraftarlarını değil tüm Türkiye’yi vuracaktı.
Avrupa’nın etkili ekonomi yazarları bu konuda sinyali çaktı.
Erdoğan’ı desteklemekte kararlı Türk halkına gereken ders verilmeliydi.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun 300 Milyar buldum dediği Londra sermayedarlarına ‘Türkiye borsalarını karıştırın’ çağrısı yapıldı. Nitekim ikinci tur öncesi borsa bir karıştı. Her şeye zam gelecek dedikoduları yayıldı.
Yahu ne var niye zam yapılıyor diye soran olmadı aksine bu söylenti Erdoğan aleyhine kullanılmak üzere iyice pekiştirildi.
Bu da yetmiyormuş gibi anket şirketleri Sayın Kılıçdaroğlu’nun oy oranını olduğundan çok yükseklere çıkararak kazandık, kazanıyoruz algısı yaratıldı. Yetmedi.
.
Sonuç yine hüsran oldu Millet ittifakı ve yurt içi yurt dışı bileşenleri açısından.
Çünkü: Muhalefet ve yurt dışı destekleri bu ülkede yıllardır süregelen terör sorununu göz ardı etti. Yıllardır kafamıza nakşedilen biz yapamayız onlar iyisini yapar düşüncesinin Savunma ve otomativ sanayiinde attığımız güçlü adımlarla neredeyse yok olduğunu göremedi.
Muhalefet Erdoğan’ın inandırıcılığına erişemedi.
‘Erdoğan’ı yıkmak için muhalefeti destekleyelim’ diyenler tebrik sırasına girdi.
Ama en anlaşılmayanı ya da en komiği de Gültekin Uysal imzalı olanı idi.
"Erdoğan sayısal olarak kazanmış ancak siyasal olarak kaybetmiştir. Bu seçim ‘kazandık’ diyenlerin kaybettiği, kaybettiği zannedilen Millet İttifakı’nın ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazandığı bir seçimdir."
Seçim sonucu için Pirus zaferi lafını duyunca da güldüm.
Herhalde anlamını bilmiyorlardır.
Yoksa böyle büyük bir laf etmezlerdi seçim sonrası.
Neyse önemli olan bugünden sonra hemen tüm partilerde esecek fırtınalar. Zaten hemen ufaktan esmeye başladı.