Öncelikle sizi tanımak isteriz. Mertcan Sezer kimdir?
Tabii ki memnuniyetle. Mertcan Sezer, 7 Mayıs 1994 Muğla/ Dalaman doğumluyum. Uzun süredir yaşam koçluğu, NLP Master ve kısa süredir de yazarlık yapmaktayım. Eskişehir Üniversitesi Adalet bölümü mezunuyum ancak mezun olduğum İstanbul Üniversitesi Sosyoloji alanında faaliyet gösteriyorum. Uzun süre Datça’da yaşadım, Datça’da büyüdüm demek daha doğru olur. Sağlık ve aile sebeplerinden ötürü 7-8 yıl Antalya’da yaşadım. Daha kısa süreliğine memleketime geri döndüm. Yaklaşık 8 yıldır da İstanbul’da ikamet ediyorum. İnsanlarla iyi gelmeyi, hayatlarında ufak da olsa farklılık yaratmayı seven biriyim. Sevdiklerimden söz etmişken yazmaktan bahsetmemek olmaz, yazmak ve üretmek de tutkularım arasında.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mı?
Yazarlık hayatım aktif olarak üç yıldır devam etmektedir. Ondan önce, daha küçük yaşlarda yazmaya heves ettiğim zamanlar ve arkadaşlarımla müzik yaptığım için yazan kısımda her zaman ben vardım. Hatta onların şarkı sözlerini de ben yazardım. Fakat yaş büyüdükçe, ilgi alanları değiştikçe, hayattan aldığımız zevkler değiştikçe, yaşanmışlık olgunluk arttıkça insan farklı alanlara yöneliyor. Bu yöneldiğim alanlarda kendi hobim ve kendi hayatımı değiştiren; NLP gibi, yaşam koçluğu gibi insanların hayatlarına dokunan alanlarda yazma isteği daha çok içimde bir heves olarak başladı. Bu süreçte üç yıl boyunca kısım kısım yazdım. Bazı insanlar yazmaya nasıl başladın dediğinde, inanın sarj olmayan, klavyesi kopuk, tuşları eksik olan bir laptop ile başladım. Yani benim için mühim olan sadece yazmaktı. Zamanla kendimi maddi manevi geliştirerek yazma olayını çok daha ciddi ve ileri boyutlara taşıdım. Bana öncülük eden bir isim elbette oldu. Ama bizzat tanıştığım bir insan değil. Ünlü yaşam koçu ve yazar Tony Robbins. Bu konuda onun kitaplarını okuyarak ve bir çok eğitim videolarını, seminerlerini izleyerek hayata bakış açımı değiştirdim. Bana çok şey kattığı için yazmanın tadına daha vardım ve bu alanda onun gibi ilerlemeyi hayal ettim. Bana önlüklük eden isimdir kendisi.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Her şeyden, gerçekten gördüğüm her şeyden etkilenirim. Gördüğüm rüyadan bile... Ama bir şeyi araştırmayı çok severim. Şuan başka bir kitap yazıyorum. Alanı benim için çok önemli. Hayatın içerisindeki gerçeklerden bahsediyorsak mümkün oldukça şeffaf ve gerçekçi olmak zorundayım. İnsanlara hayal satmamak, söylediklerimi bizzat yaşamadan insanlara sunmamam kısmına çok fazla dikkat ediyorum. Etkilendiğim kısım genellikle insanların hayatlarına ufak dokunuşlar yaptığımda aldığım olumlu dönüşleridir. Sözlerimi paylaştığımda okuyan insanın yaptığı yorum çok önemli. Bu beni en çok etkileyen kısımlardan biri. Çünkü kelimeler çok ama çok önemli. Kafamızda oluşturduğumuz duvarları direkt yıkma özelliğine sahip. Etkilendiğim bir şey de insanların aynı dertlerden mustarip olup derdinin ilacını psikolojik olarak bulamadığını ve burada, az bir okuyucu kitlesi olsa da herkesin okumaya aç olduğunu zaman içerisinde benim gibi okuma eşiği çok düşük bir insanın bile bir şeyleri fark ettikten sonra o tadı, o zevki aldıktan sonra, o okyanusa bir adım attıktan sonra ne kadar güzel olduğunu fark ediyor. Ben de bu insanların, herkesin mümkün oldukça kısa da olsa bu okyanusta yüzmesi için yol gösteren, destek veren biri olmak istediğimden, daha bilgili ve eğlenceli geçmesini sağlamaya çalışıyorum.
Mandalina isimli eserinizden bahseder misiniz?
Mandalina kısacası benim bebeğim, ilk göz ağrım. Çok emek verdim. QR kodlu bir kitap. Nasıl bir kitap? Türkiye’de eşi benzeri olmayan bir özelliğe sahip. NLP alanında, sadece kitabı ücret ödeyerek okuduktan sonra QR kodu telefonunuza okutup YouTube’dan benim sesimle birlikte teknikleri yapabildiğiniz eşsiz bir kitap. Ayrıca baştan sona kadar yazımı, editörlüğü, cümlelerin nerede nasıl olması gerektiği, QR kodlar, seslendirmeler, hepsiyle tek tek ilgilenerek yaptığım, üstüne çok titrediğim bir eser. İnsanların eğitimlerde psikologlara eğitimlerde ödediği ücret bin beş yüz lirayı bulurken, ya da NLP ve yaşam koçluğu eğitimleri alırken iki bin, dört bin arası ücret vereceklerine bu kitapta neredeyse tüm eğitimleri bulabilirler. Bunlara ekstra bir ücret ödemeden QR kodunu telefonlara okutarak kendilerine de yapabilirler. Mandalina işte bu denli insanlara açık ve eşsiz bir kitap.
Mandalina adlı eserinizin ismi nerden geliyor?
Ben kitabı yazmaya başladığımda ismini önceden düşünmemiştim. Benim için önce kitap oluşuyordu. İsim neredeyse kitabın ortalarına doğru geldiğim zaman anlık bir dikkat çekme sonucu ortaya çıktı. Kitabın baştan sona aslında ana kapağındaki söz belliydi. Kafamda tam oturmasa da o cümle belliydi. Şuradan çıktı; dışarıdan bakıldığında bir bütün gibi görünsek bile, aslında içimizde paramparçayız. Bu ana kapaktaki söz. Yani hep bir kırılmışlık olduğunu, sergilemek istediğimiz bir dik duruşumuz olduğunu kendimde ve insanlarda görüyordum. Ama içimizde paramparça bir dünya yaşadığımızı da biliyordum. Kitabın ismi de tıpkı mandalinayı andırdı bana. Baktığınızda bir bütün gibi görünüyor ama içini soyup açtığınızda dilimli ve parça parça. Tamamen bir insan gibi. Kitabın baştan sona hem ön kapağındaki sözünü hem de bütün içeriğindeki anlatılmak isteneni veren bir isim olduğuna inandığım için ben de düşündüm ve isminin mandalina olmasına karar verdim.
Mandalina isimli kitabınızı okur gözüyle yorumlar mısınız?
Okur gözünden yorumlayacak olursam, ki okurken de arada, “ Ne kadar doğru söylüyor yahu! Dediğim sayfalar oldu, yazanın ben olduğumu bile unuttum. Açıkçası çok şeffaf ve içten olması, insana bu benim bu çaresizlik benim, bu acı benim, dedirtecek bir kısmının olması beni en çok etkileyen yanı oldu. Ayrıca bir kitaba sadece belli bir ücret ödeyerek alıp okumasını da istemedim. Kitabın QR kodla yönlendirmesi ile birlikte, insanların sesli bir şekilde benim sesimle birlikte teknikleri uygulamaları çok hoş bir şey. Çünkü her şeyin zaten belli düzeni ve rutini var. Ben bunun dışına çıkmak istedim. İnsanların verdiği parayı kitabın daha çok hak etmesini istedim. Bu yüzden okur olarak beni alan, yaşadığım acılara bir çözüm bulmaya çalışan, benim dostum olan biriyle konuşuyor gibi hissettirmesi, size üst akıl olarak yol göstermekten çok size bir ağabey, bir kardeş, bir arkadaş, bir sırdaş olarak devam etmesi ve istemeseniz de gözünüzden bir damla yaş akıtması ama içindeki o sıcaklığı samimiyeti yakalayarak kitabı okumaya devam etmeniz okuyucu olarak benim için çok büyük avantajlar sağlıyor. Birinin kitabını okuyor değil de bir dostunuzla dertleşiyor gibi hissediyorsunuz. Bu da bence okuyucu için çok daha samimi, içten ve değerli olan kısmı.
Mandalina isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
Umut var. Her şey için bir umut var. Kitabın vermek istediği en büyük mesaj odaklanmamız gereken kısmın hayatımızdaki sorunlardan ziyade sorunların çözüm kısımlarının olduğudur. Yani “ Eyvah bitti, hayat buraya kadarmış. Nasıl olacak? Ben bu sorunların altından nasıl kalkacağım? “ dediğimiz bir çok problem yaşamışızdır, hatta belki şuan yaşıyoruz. Ama öncekilere dönüp bakın. Bu şekilde isyan ettiğiniz kaç tane sıkıntıları çözdünüz. Geride kaldı hepsi. Onların arkasından şuan gülüyorsunuz bile. Trajikomik bir anı olarak kaldı. Belki hâlâ atlatamadınız, ama her şeyin bir çözümü mutlaka var. Siz de acı da bıraksa, iz de bıraksa hepsini en güzel şekilde atlatabilmenin mutlaka bir yolu var. Bırakıp gitmek, pes etmek yerine istediklerini savaşarak nasıl alabilirsin, bunların cevabı var. Yaşamın ne kadar bizim elimizde olduğunu, ne kadınının olmadığını, bunlar nasıl yönlendirebiliriz? Ya da hangilerini yönlendiremeyiz? Peki gerçekten kendi hayatımızın kontrolü ne kadar bizim elimizde? Hepsinin cevabı var. En büyük mesaj “ Sakın ama sakın, asla denemekten vazgeçmeyin ve pes etmeyin. Çünkü hayal ettiğiniz hayatı ancak o zaman yaşarsınız. “
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Şu an güncel olarak yazdığım yeni bir çalışmam var. Adı da “ Perspektif “ bakış açısı ama bu alanım dışında olan bir şey. Yani herhangi bir kişisel gelişim ya da kalıplara, gerçekliğe bağlı kalarak yazdığım değil de tamamen kurgu. Aksiyon- gerilim tadında bir kitap. Bu kitapta inanılmaz derecede üstüne titrediğim, defalarca üstünden geçerek yazdığım, uzun süre araştırmalar yaptığım bir kitap. Çok yakınımdaki insanlar “ Vaov! Netflix’de dizi olur bu” dediği, okuduktan sonra ya da benim onlara bahsettiğim kadarıyla, her seferinde devamını bekledikleri, “ bir sonraki bölümde ne olacak, inanılmaz hiç böyle bir bakış açısı görmemiştik, kesinlikle böyle olamaz, “ dedikleri bir kitap. Kitabın çoğu zaman ters köşe yaptığı, kesin yine ters köşe yapacak dediklerinde çok normal bir seyirde ilerlediği, hiç bir şekilde tahmin edilemeyen ve sonunun inanılmaz derecede çarpıcı olduğu bir kitap. Aynı zamanda heyecanın dorukta olduğu, insanlara da aslında bu süreçte insanlığı öğreten duygusal bir eser. Burada, yaptığımız yanlışları da hataları da gözden geçirirken, karakterler ile birlikte müthiş bir aksiyonun içine sürükleneceğiniz bir kitap. Karakter ve olayların geçtiği mekânlar tamamen yabancı ülkelerden oluşuyor. İlerideki hedefim de Netflix de dizi olabilecek kadar iyi bir senaryoya dönüştürmek.
Covid 19 salgını sizi nasıl etkiledi?
Salgın maddi olarak tüm insanları etkilediği gibi beni de etkiledi. Sağlık açısından bir sorunum yoktu. Fakat kısıtlamalar insanların birbirine olan mesafesini arttırdı. Zaten mesafeli bir toplumduk, çok daha mesafeli ve soğuk bir toplum olduk. Yasaklardan dolayı psikolojik olarak çok fazla sıkılmamız, yorulmamız her an tetikte olmamız çok etkiledi. Ev taşıdığım zaman doğru dürüst izin verilmediği için bu basit süreci bile çok zor atlatmıştım. Çalışma saatlerinizden tutun, sosyal hayatınıza kadar her şeyinizin minimum dereceye düştüğü dört duvar arasında günler geçirdiğimiz bir süreçti.
Fakat hastalığın en büyük boyutunu hastalığı geçirdiğim zaman anladım. Bir buçuk yıl sonra salgına yakalandığımda on dört gün sürdü. İlk on günlük süreçte “ Bugün ölmezsem daha da ölmem. “ Dedirtecek belirtiler yaşadım. Aşırı derecede nefes darlığım yoktu. O yüzden hastanede yatmadım. Ama onun dışında bütün belirtilerini yaşadım. Her geçen gün belirtilerin biri geçip biri başlıyordu. Bu süreç psikolojik ve sağlık olarak inanılmaz zordu. Karantina bittikten sonra evden çıktığımda sosyal hayata dönüş beni çok zorladı. Yolda yürürken, insanlara bakarken, günlük yaptığım şeyleri yaparken tuhaf gelmeye başladı, zorlandım. Yatakta geçirdiğim on günlük sürecin yüzde ellisi var yüzde ellisi yok hükmündeydi. Çoğu şeyi hatırlamıyordum bile. Ya uyuyordum ya da sadece yemek yiyordum ve yediğim hiç bir şeyin tadını alamıyordum. Bu süreç inanılmaz zordu. Sağlık açısından çok fazla etkiledi. Ama çok şükür şuan hem yasakların belli bir rutine girmesi hem de aşının çıkmasıyla biraz daha sosyal hayata, rahat bir psikolojiye ulaşmaya başladık. Mümkün oldukça tedbirlere dikkat ederek ve önlemleri alarak hâlâ yaşamaya devam ediyoruz. Mutlaka geçecektir, herkese sağlıklı günler diliyorum.
Tabii ki memnuniyetle. Mertcan Sezer, 7 Mayıs 1994 Muğla/ Dalaman doğumluyum. Uzun süredir yaşam koçluğu, NLP Master ve kısa süredir de yazarlık yapmaktayım. Eskişehir Üniversitesi Adalet bölümü mezunuyum ancak mezun olduğum İstanbul Üniversitesi Sosyoloji alanında faaliyet gösteriyorum. Uzun süre Datça’da yaşadım, Datça’da büyüdüm demek daha doğru olur. Sağlık ve aile sebeplerinden ötürü 7-8 yıl Antalya’da yaşadım. Daha kısa süreliğine memleketime geri döndüm. Yaklaşık 8 yıldır da İstanbul’da ikamet ediyorum. İnsanlarla iyi gelmeyi, hayatlarında ufak da olsa farklılık yaratmayı seven biriyim. Sevdiklerimden söz etmişken yazmaktan bahsetmemek olmaz, yazmak ve üretmek de tutkularım arasında.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mı?
Yazarlık hayatım aktif olarak üç yıldır devam etmektedir. Ondan önce, daha küçük yaşlarda yazmaya heves ettiğim zamanlar ve arkadaşlarımla müzik yaptığım için yazan kısımda her zaman ben vardım. Hatta onların şarkı sözlerini de ben yazardım. Fakat yaş büyüdükçe, ilgi alanları değiştikçe, hayattan aldığımız zevkler değiştikçe, yaşanmışlık olgunluk arttıkça insan farklı alanlara yöneliyor. Bu yöneldiğim alanlarda kendi hobim ve kendi hayatımı değiştiren; NLP gibi, yaşam koçluğu gibi insanların hayatlarına dokunan alanlarda yazma isteği daha çok içimde bir heves olarak başladı. Bu süreçte üç yıl boyunca kısım kısım yazdım. Bazı insanlar yazmaya nasıl başladın dediğinde, inanın sarj olmayan, klavyesi kopuk, tuşları eksik olan bir laptop ile başladım. Yani benim için mühim olan sadece yazmaktı. Zamanla kendimi maddi manevi geliştirerek yazma olayını çok daha ciddi ve ileri boyutlara taşıdım. Bana öncülük eden bir isim elbette oldu. Ama bizzat tanıştığım bir insan değil. Ünlü yaşam koçu ve yazar Tony Robbins. Bu konuda onun kitaplarını okuyarak ve bir çok eğitim videolarını, seminerlerini izleyerek hayata bakış açımı değiştirdim. Bana çok şey kattığı için yazmanın tadına daha vardım ve bu alanda onun gibi ilerlemeyi hayal ettim. Bana önlüklük eden isimdir kendisi.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Her şeyden, gerçekten gördüğüm her şeyden etkilenirim. Gördüğüm rüyadan bile... Ama bir şeyi araştırmayı çok severim. Şuan başka bir kitap yazıyorum. Alanı benim için çok önemli. Hayatın içerisindeki gerçeklerden bahsediyorsak mümkün oldukça şeffaf ve gerçekçi olmak zorundayım. İnsanlara hayal satmamak, söylediklerimi bizzat yaşamadan insanlara sunmamam kısmına çok fazla dikkat ediyorum. Etkilendiğim kısım genellikle insanların hayatlarına ufak dokunuşlar yaptığımda aldığım olumlu dönüşleridir. Sözlerimi paylaştığımda okuyan insanın yaptığı yorum çok önemli. Bu beni en çok etkileyen kısımlardan biri. Çünkü kelimeler çok ama çok önemli. Kafamızda oluşturduğumuz duvarları direkt yıkma özelliğine sahip. Etkilendiğim bir şey de insanların aynı dertlerden mustarip olup derdinin ilacını psikolojik olarak bulamadığını ve burada, az bir okuyucu kitlesi olsa da herkesin okumaya aç olduğunu zaman içerisinde benim gibi okuma eşiği çok düşük bir insanın bile bir şeyleri fark ettikten sonra o tadı, o zevki aldıktan sonra, o okyanusa bir adım attıktan sonra ne kadar güzel olduğunu fark ediyor. Ben de bu insanların, herkesin mümkün oldukça kısa da olsa bu okyanusta yüzmesi için yol gösteren, destek veren biri olmak istediğimden, daha bilgili ve eğlenceli geçmesini sağlamaya çalışıyorum.
Mandalina isimli eserinizden bahseder misiniz?
Mandalina kısacası benim bebeğim, ilk göz ağrım. Çok emek verdim. QR kodlu bir kitap. Nasıl bir kitap? Türkiye’de eşi benzeri olmayan bir özelliğe sahip. NLP alanında, sadece kitabı ücret ödeyerek okuduktan sonra QR kodu telefonunuza okutup YouTube’dan benim sesimle birlikte teknikleri yapabildiğiniz eşsiz bir kitap. Ayrıca baştan sona kadar yazımı, editörlüğü, cümlelerin nerede nasıl olması gerektiği, QR kodlar, seslendirmeler, hepsiyle tek tek ilgilenerek yaptığım, üstüne çok titrediğim bir eser. İnsanların eğitimlerde psikologlara eğitimlerde ödediği ücret bin beş yüz lirayı bulurken, ya da NLP ve yaşam koçluğu eğitimleri alırken iki bin, dört bin arası ücret vereceklerine bu kitapta neredeyse tüm eğitimleri bulabilirler. Bunlara ekstra bir ücret ödemeden QR kodunu telefonlara okutarak kendilerine de yapabilirler. Mandalina işte bu denli insanlara açık ve eşsiz bir kitap.
Mandalina adlı eserinizin ismi nerden geliyor?
Ben kitabı yazmaya başladığımda ismini önceden düşünmemiştim. Benim için önce kitap oluşuyordu. İsim neredeyse kitabın ortalarına doğru geldiğim zaman anlık bir dikkat çekme sonucu ortaya çıktı. Kitabın baştan sona aslında ana kapağındaki söz belliydi. Kafamda tam oturmasa da o cümle belliydi. Şuradan çıktı; dışarıdan bakıldığında bir bütün gibi görünsek bile, aslında içimizde paramparçayız. Bu ana kapaktaki söz. Yani hep bir kırılmışlık olduğunu, sergilemek istediğimiz bir dik duruşumuz olduğunu kendimde ve insanlarda görüyordum. Ama içimizde paramparça bir dünya yaşadığımızı da biliyordum. Kitabın ismi de tıpkı mandalinayı andırdı bana. Baktığınızda bir bütün gibi görünüyor ama içini soyup açtığınızda dilimli ve parça parça. Tamamen bir insan gibi. Kitabın baştan sona hem ön kapağındaki sözünü hem de bütün içeriğindeki anlatılmak isteneni veren bir isim olduğuna inandığım için ben de düşündüm ve isminin mandalina olmasına karar verdim.
Mandalina isimli kitabınızı okur gözüyle yorumlar mısınız?
Okur gözünden yorumlayacak olursam, ki okurken de arada, “ Ne kadar doğru söylüyor yahu! Dediğim sayfalar oldu, yazanın ben olduğumu bile unuttum. Açıkçası çok şeffaf ve içten olması, insana bu benim bu çaresizlik benim, bu acı benim, dedirtecek bir kısmının olması beni en çok etkileyen yanı oldu. Ayrıca bir kitaba sadece belli bir ücret ödeyerek alıp okumasını da istemedim. Kitabın QR kodla yönlendirmesi ile birlikte, insanların sesli bir şekilde benim sesimle birlikte teknikleri uygulamaları çok hoş bir şey. Çünkü her şeyin zaten belli düzeni ve rutini var. Ben bunun dışına çıkmak istedim. İnsanların verdiği parayı kitabın daha çok hak etmesini istedim. Bu yüzden okur olarak beni alan, yaşadığım acılara bir çözüm bulmaya çalışan, benim dostum olan biriyle konuşuyor gibi hissettirmesi, size üst akıl olarak yol göstermekten çok size bir ağabey, bir kardeş, bir arkadaş, bir sırdaş olarak devam etmesi ve istemeseniz de gözünüzden bir damla yaş akıtması ama içindeki o sıcaklığı samimiyeti yakalayarak kitabı okumaya devam etmeniz okuyucu olarak benim için çok büyük avantajlar sağlıyor. Birinin kitabını okuyor değil de bir dostunuzla dertleşiyor gibi hissediyorsunuz. Bu da bence okuyucu için çok daha samimi, içten ve değerli olan kısmı.
Mandalina isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
Umut var. Her şey için bir umut var. Kitabın vermek istediği en büyük mesaj odaklanmamız gereken kısmın hayatımızdaki sorunlardan ziyade sorunların çözüm kısımlarının olduğudur. Yani “ Eyvah bitti, hayat buraya kadarmış. Nasıl olacak? Ben bu sorunların altından nasıl kalkacağım? “ dediğimiz bir çok problem yaşamışızdır, hatta belki şuan yaşıyoruz. Ama öncekilere dönüp bakın. Bu şekilde isyan ettiğiniz kaç tane sıkıntıları çözdünüz. Geride kaldı hepsi. Onların arkasından şuan gülüyorsunuz bile. Trajikomik bir anı olarak kaldı. Belki hâlâ atlatamadınız, ama her şeyin bir çözümü mutlaka var. Siz de acı da bıraksa, iz de bıraksa hepsini en güzel şekilde atlatabilmenin mutlaka bir yolu var. Bırakıp gitmek, pes etmek yerine istediklerini savaşarak nasıl alabilirsin, bunların cevabı var. Yaşamın ne kadar bizim elimizde olduğunu, ne kadınının olmadığını, bunlar nasıl yönlendirebiliriz? Ya da hangilerini yönlendiremeyiz? Peki gerçekten kendi hayatımızın kontrolü ne kadar bizim elimizde? Hepsinin cevabı var. En büyük mesaj “ Sakın ama sakın, asla denemekten vazgeçmeyin ve pes etmeyin. Çünkü hayal ettiğiniz hayatı ancak o zaman yaşarsınız. “
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Şu an güncel olarak yazdığım yeni bir çalışmam var. Adı da “ Perspektif “ bakış açısı ama bu alanım dışında olan bir şey. Yani herhangi bir kişisel gelişim ya da kalıplara, gerçekliğe bağlı kalarak yazdığım değil de tamamen kurgu. Aksiyon- gerilim tadında bir kitap. Bu kitapta inanılmaz derecede üstüne titrediğim, defalarca üstünden geçerek yazdığım, uzun süre araştırmalar yaptığım bir kitap. Çok yakınımdaki insanlar “ Vaov! Netflix’de dizi olur bu” dediği, okuduktan sonra ya da benim onlara bahsettiğim kadarıyla, her seferinde devamını bekledikleri, “ bir sonraki bölümde ne olacak, inanılmaz hiç böyle bir bakış açısı görmemiştik, kesinlikle böyle olamaz, “ dedikleri bir kitap. Kitabın çoğu zaman ters köşe yaptığı, kesin yine ters köşe yapacak dediklerinde çok normal bir seyirde ilerlediği, hiç bir şekilde tahmin edilemeyen ve sonunun inanılmaz derecede çarpıcı olduğu bir kitap. Aynı zamanda heyecanın dorukta olduğu, insanlara da aslında bu süreçte insanlığı öğreten duygusal bir eser. Burada, yaptığımız yanlışları da hataları da gözden geçirirken, karakterler ile birlikte müthiş bir aksiyonun içine sürükleneceğiniz bir kitap. Karakter ve olayların geçtiği mekânlar tamamen yabancı ülkelerden oluşuyor. İlerideki hedefim de Netflix de dizi olabilecek kadar iyi bir senaryoya dönüştürmek.
Covid 19 salgını sizi nasıl etkiledi?
Salgın maddi olarak tüm insanları etkilediği gibi beni de etkiledi. Sağlık açısından bir sorunum yoktu. Fakat kısıtlamalar insanların birbirine olan mesafesini arttırdı. Zaten mesafeli bir toplumduk, çok daha mesafeli ve soğuk bir toplum olduk. Yasaklardan dolayı psikolojik olarak çok fazla sıkılmamız, yorulmamız her an tetikte olmamız çok etkiledi. Ev taşıdığım zaman doğru dürüst izin verilmediği için bu basit süreci bile çok zor atlatmıştım. Çalışma saatlerinizden tutun, sosyal hayatınıza kadar her şeyinizin minimum dereceye düştüğü dört duvar arasında günler geçirdiğimiz bir süreçti.
Fakat hastalığın en büyük boyutunu hastalığı geçirdiğim zaman anladım. Bir buçuk yıl sonra salgına yakalandığımda on dört gün sürdü. İlk on günlük süreçte “ Bugün ölmezsem daha da ölmem. “ Dedirtecek belirtiler yaşadım. Aşırı derecede nefes darlığım yoktu. O yüzden hastanede yatmadım. Ama onun dışında bütün belirtilerini yaşadım. Her geçen gün belirtilerin biri geçip biri başlıyordu. Bu süreç psikolojik ve sağlık olarak inanılmaz zordu. Karantina bittikten sonra evden çıktığımda sosyal hayata dönüş beni çok zorladı. Yolda yürürken, insanlara bakarken, günlük yaptığım şeyleri yaparken tuhaf gelmeye başladı, zorlandım. Yatakta geçirdiğim on günlük sürecin yüzde ellisi var yüzde ellisi yok hükmündeydi. Çoğu şeyi hatırlamıyordum bile. Ya uyuyordum ya da sadece yemek yiyordum ve yediğim hiç bir şeyin tadını alamıyordum. Bu süreç inanılmaz zordu. Sağlık açısından çok fazla etkiledi. Ama çok şükür şuan hem yasakların belli bir rutine girmesi hem de aşının çıkmasıyla biraz daha sosyal hayata, rahat bir psikolojiye ulaşmaya başladık. Mümkün oldukça tedbirlere dikkat ederek ve önlemleri alarak hâlâ yaşamaya devam ediyoruz. Mutlaka geçecektir, herkese sağlıklı günler diliyorum.