Sizce boşanma davalarında çiftlerin evliliğinin sonlandırılması kolaylaştırılmalı mı? Bence boşanma davalarının kısa sürmesi aile birliğini ve toplum sağlığını korumak adına elzemdir. Nasıl ki evlenirken bir taraf evlilik akdine "hayır" derse evlilik akdi oluşmaz yani evlenilmez, işte boşanmada da bir taraf boşanmak istiyorsa o evliliğin kusur aranmaksızın sürmeyeceği ve evlilik birliğinin temelden sarsıldığı aşikar olacaktır. Öncelikle arabuluculuk müessesesinin davalar öncesi şart bir süreç olması gerekmektedir. Boşanma başlı başına bir dava olmalı ve fer'ilerinin (tazminat, nafaka vs. ) ayrı dava olarak devam etmesi gerekmektedir. Aile birliğini koruyalım derken aileyi katleden, toplum sağlığını bozan nitelikte bir düzenleme var ki bir an önce bu tip normların yani kuralların ortadan kaldırılarak yeni bir sistemle gerek ailenin gerek toplumun korunmasına çalışılmalıdır.Çiftler arasında kaybetme korkusunun var olması, sağlıklı iletişim ve ilişki modellerini aramalarına ve problem çözme becerilerini geliştirmelerine de yardımcı olacaktır. Çiftler birbirlerini tapulu mal gibi görmekten çıkıp birey olarak gördüklerinde, özerk yani bağımsız bir canlı varlık olarak değerlendirdiklerinde evlilikler hem uzun hem de sağlıklı sürecektir.Kıskanılmak hem istenen hem de istenilmeyen bir şeydir. Bunun ortası nasıl olmalıdır? Kıskanmak doğal bir eylemdir ve kıskançlık ise doğal bir duygudur ama bu duyguyu ve duygunun yarattığı fiili yaşarken ve hayata geçirirken dikkat edilmesi gereken şey karşımızdakinin ve/veya karşımızdakilerin kıskançlıktan ve kıskanılmaktan ne anladığı ve hissettiği ile ilgilidir. Kıskançlık; dozu aşarsa ve öfkeye dönerse hiddet yaratacak olumsuz bir duygudur. Kıskançlık duyulan şahıstan ve/veya şahıslardan çok kıskanan şahsı esas zarar verici hale getirebilecek ve şiddet gösterisinde bulunmasına neden olabilecek doğal ancak törpülenmesi ve olumluya kanalize edilmesi gereken bir duygu durumdur. Kıskanç olan kişi o sırada öfke ile acıyı beraberinde hisseder. Bu da anksiyetik problemler yaratır. Yönetilmezse paranoid yani şüpheci yaklaşımla sadece kıskanılana değil çevreye de zarar vermesine yol açacaktır. Seven kıskanır deyişi bir noktaya kadar doğru olsa da yönetilmeyen, yönetilemeyen kıskançlık sevgi değil şiddet gösterisine dönüşür. Mağdur ya da kurban değil fail ya da katil toplumda ve kendi içinde zarar görecektir. Kıskanç olmak meziyet olarak gösterilse de, bazıları kıskanılmayı istese de meziyet sonucunda maalesef ki eziyete dönüşecektir ve kıskanılmak isteyenler bu duruma maruz kaldıklarında kaçmaya çalışacaklardır. Kıskançlık temelde insanın kendisine ve başkasına ve/veya başkalarına duyduğu güven problemidir. Hasetten farkı saf bir duygu hali yani temiz değil doğal anlamda salt bir duygu durumu oluşudur.Bağlılık ve bağımlılık arasındaki fark nedir? Bağımlı ve bağlı kişinin psikolojisi nasıldır? Bağımlılık, yoksunluk yaratır. Şiddet üretir. Sorun ve problem yarattırır. Bağlılık ise tek başına hareket etme yetisini ortadan kaldırmaz, çözüm üretmeye yönelik bir ilişki dinamiğidir. Bağımlılıkta hukuki ve psikolojiyle toplumsal problemler ortaya çıkarken bağlılıkta ne hukuki ne psikolojik ne de toplumsal problemler çıkar. Biri sorun biri çözüm odaklıdır. Bir kişiye bağımlı olmak ile bağlı olmak arasında harfler dışında neredeyse zıt iki sonuç ortaya çıkar ve bu iki durum birbirinden uçurum kadar farklıdır. Biri yüceltirken, uçurumun tepesi iken diğeri aşağılar ve uçurumun dibini gösterir. Birinde üretken diğerinde tüketen olur taraflar. Toksik ilişkilerde bağımlılık önemli bir rol oynar, sağlıklı ilişkilerdeyse bağlılık baş gösterir. Birinde şiddete davetiye çıkar diğerinde ise koşulsuz sevgiye yani gerçek sevgiye.Linç çeşitleri nelerdir? Linç, sözlü ve bedensel şiddetle mi sınırlıdır? Bence linç sadece bir topluluğun, toplumun bir tür silah ya da silahlar kullanarak bir kişiyi ya da kişileri öldürmesi değildir. Linç kanunlara göre suç sayılan bir eylemin faili olsun ya da olmasın, kendine aykırı gelen her konuda bir topluluğun ya da genel olarak toplumun bir kişiye ya da kişilere topluca sövmesi, o kişi ya da kişilere hakaret etmesi, damgalaması, dışlaması kısacası uygulanan her tür psikolojik şiddeti de içerir. Linç, şiddetin topluca yapıldığı haksız ve yersiz bir tür eylemdir. Hukuksal boyutta faili meçhul bir duruma olayı soktuğundan linç edenler genelde cezasız ve yargılamadan muaf kalırlar. Toplumda infial uyandıran ne varsa, hangi konu olursa olsun çoğunluğun azınlığa yaptığı nicelik olarak bakılan en travmatik, en ağır şiddet türüdür. Çünkü koşullar eşit değildir. Linç terörden farksızdır. Bir insanı sözlerinizle hatta sessiz kalarak da öldürebilirsiniz. İntihara azmettirme bile söz konusu olabilir.Organ ve doku bağışına karşı bakış açınız nedir? Organ ve Doku Bağışı yapmış biri olarak organ ve doku bağışının hayati ve yaşam kalitesi olarak önemli olduğunu söyleyebilirim. Bir kişinin ya da kişilerin hayatını ve işlevini kolaylaştırmak hatta ölmemesini sağlamak bu bağışlarla mümkün olabilmektedir. Bizler toprakta çürüyüp gidecek olan organlarımızı ve dokularımızı bağışlarsak bir ya da birden fazla kişinin hayatta kalmasına ya da yaşam kalitesinin artmasına olanak tanımış olacağız. Hangi inanca sahip olursak olalım, hangi dine mensup olursak olalım, önemli olan bir canlının varoluşunun parçası olmayı hedef edinmektir. "Bağış yap ki yaşat” sloganıyla felsefemizi temellendirirsek işte o zaman hümanizmin doruğunda olacağız. Bir can kurtaracak bakış açımızla, tamamen organ ve dokularını bağışlamaya herkesi davet ediyorum.Kadavra olmak üzere beden bağışının ülkemizdeki oranını artırmak için nasıl bir teşvik yapılabilir? Kadavra olmak, tıp âlemine eğitsel ve bilimsel çalışmalar adına eğitim ve öğrenime katkıda bulunmak üzere beden bağışını kati suretle öneriyorum. Hayat kurtarmak için yapacağımız bağışlardan olan beden bağışı dolaylı olarak insan hatta hayvan sağlığına ilişkin olacaktır. Bugün deney, çalışmaların ölü bedenlerde ve organlarla dokularda yapılabilmesi sayesinde birçok hayat kurtarılacak, birçok hastalık iyileştirilecektir. Şöyle ki; eğitim ve öğrenim gören öğrenciler bizim bağışlayacağımız bedenler sayesinde uzmanlaşacaklardır. Ben beden bağışı da yapmış biri olarak önce yap ki örnek ol sloganıyla hareket etmekteyim. Yapmadığınız şeylerin aklını vermeniz örnek değil çelişki teşkil edecek ve bu yolla kimseyi azmettirmek ve teşvik etmek mümkün olmayacaktır.İlişkilerde sahiplik görevi üstlenmek ilişkiyi nasıl etkiler? Günümüz TV yayınlarının yasak aşk ve şiddeti arttırdığı konusundaki düşünceniz nedir? Sahiplik kavramı köle-sahip ilişkisini imgelemektedir. Kimse kimsenin sahibi değildir. İnsanlar sahip çıkma eylemini çoğunlukla diline pelesenk yapmışlardır. Oysaki ne bir çocuğun sahibi ne de bir malın bile sahibi değilizdir. Sadece malın zilyetliği söz konusudur. Ölüm gerçeği var olduğundan bir mal sahibi edasıyla hareket etmek bizi haddinden fazla bencilleştirip kibirle hareket etmemizi sağlayabilmektedir. Birey olan biri ne sahiptir ne sahip ister. Biz toplum olarak bireylerden değil kişilerden oluştuğumuzdan maalesef ki sahiplik kavramı çöreklenmiştir zihnimizde ve eylemlerimize yansımaktadır. Düşünceler hissettirir ve hisler de davranışlara dönüşür benim tespitimde."Yasak" aşk diye bir kavrama asla inanmıyorum. Çünkü ilişki ayrı aşk ayrıdır. Aşkta kendimiz seçim yapamayacağımız için asla aşık olmam şu kişiye ya da kesin aşık olurum bu kişiye diyerek kendi irademizi kullanamadığımız bir duyguda yasak tanımlaması son derece yanlıştır. İlişki yasak olabilir, etik olmayabilir ancak aşkta yasak olmaz. Aşk bizim tekelimizde olan bir duygu asla ve asla değildir. Herkese aşık olunabilir. Aşk öngörmediğimiz zamanda karşımıza çıkan, zihnimize ve kalbimize nakşeden bir akıl tutulmasıdır, ruh ve kalp acısıdır. Diziler sadece adı üstünde dizilerdir. Gerçeklikle bağlantılı olma durumları olsa da bazıları asla gerçek olarak algılanmamalıdır. Diziler vs. illüzyon yaratır ve o an için insanı ruhen manipüle edebilir olumlu ve/veya olumsuz. Ancak dizi vs. bittiğinde akıl sağlığı özellikle yerinde olanlar gerçek olmayan bir durumu olduğu gibi hayatlarına yansıtmazlar. Diziler vs. sanatsal faaliyet ürünleridir. Toplumun bunu bu şekilde ele alacak biçimde eğitilmesi gerekir. Yoksa her diziden sonra herkes kaos yaşar. Her tür sanat dalında ve ürününde gerçekle sanatı ayırt etme becerisini kazanmak gerekmektedir.
Röportajlar
Yayınlanma: 10 Şubat 2024 - 03:02
Güncelleme: 10 Şubat 2024 - 03:45
Serra Taşköprü Yaşamanın ve Yaşatmanın Yollarını Anlatıyor
Aykırı yazar, başarılı içerik üreticisi ve avukat Serra Taşköprü ile sizin için konuştuk. Cihat Dündar’ın sorularını yanıtlayan Taşköprü, kıskançlık ve bağımlılık gibi alışılmış davranışların olumsuz yanlarını anlatarak bilgilendiriyor, organ ve beden bağışının önemini anlatan açıklamaları ile örnek oluyor. İşte o keyifli sohbetimiz sizlerle.
Röportajlar
10 Şubat 2024 - 03:02
Güncelleme: 10 Şubat 2024 - 03:45