Öncelikle sizi tanımak isteriz. Eray Erden kimdir?
Öncelikle bana bu fırsatı tanıdığınız için teşekkür ederim. Ben Eray Erden. 16 Yaşında lise öğrencisiyim. Aslında eskiden Eray Erden’dim, şimdi ise kitap yazan çocuk. Kitabım çıktığından beri bu mahlas yapıştı üzerime. Ama o kadar gurur verici ki, hiç çıkmasın isterim bunun lekesi.
Birinci sınıftan beri bu yolda kalemim yalnız bırakmadı beni. Bazen şiirler ortak oldu, bazen kompozisyonlar... İlkokul öğretmenime ara sıra şiirler, mektuplar yazardım, günlükler tutardım. Aslında bu konuda yaşın pek bir önemi yok. Bir elinizde kalem varsa gerisi gelir. Lakin hiçbir zaman çok iyi yazdığımı düşünmedim. Çünkü yazmanın en önemli kaidesi de budur bence. Yazdıklarının gün geçtikçe gözünde küçülmesi gerekiyor daha değerli adımlar atman için. Güzel diyenler var mıydı, vardı tabii. Her şey de o ışığı fark edip elimden tutan, hayatta tanıdığım en güçlü kadınla başladı. Gönlü güzel öğretmenim, hayatımın en güzel tesadüfü Türkçe öğretmenim, değerli dostum Tansu’nun gözüyle buradayım şimdi. Yazdığım yazıları beğenmekle kalmıyor, peşimi bırakmıyordu. Ama iyi ki de peşimi bırakmamış da, şimdi biz buradayız.
O an başladım teşekkürüme, yaklaşık iki yıl sürdü, değdi de. 13 Yaşında, bir kitap yaz, dedim kendime. Bir kitap yaz ama, sen kimsin ki, değil mi? Bu soru tüm kitabın babası oldu işte. Bunu kendime değil, okurlara sormam gerek! 13 yaşında yazmaya başladığım bu kitabı iki senede bitirdim. Öyle bir soru olduğuna bakmayın. İçinde türlü türlü cevaplar buldum. İş artık ciddiye binince günümüz teknolojisi gereği bir bilgisayar almam gerekti. O dönemi hiç unutmam, hayatımda para biriktirmek için hiç bu kadar azimli olmamıştım. Yeri geldi bir pet şişeyi bir yıl bile kullanmıştım, ama her gün yıkıyordum yalan yok. Zaman geçmiş, kitabım çıkmış, Eray Erden gitmiş, ‘’Kitap Yazan Çocuk’’ gelmiş arkasından. Yazar denilmesinden utanıyorum açıkçası. Diğer yazarlara haksızlık, hakaret gibi geliyor. Bu benim yazarlığa bir adımımdı sadece, daha yazmak için çok kalemim var.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mı?
Bana öncülük eden bir isimden öte biri var. Hayatıma Türkçe öğretmenim olarak giren, gün geçtikçe ablam, ailem, dostum olan Tansu’dur attığım her adımda elimi tutan. Bir gün geldi: ‘’Sen yazdıklarının güzel olduğunu düşünmüyor musun?’’ diye sordu. Evet desem, daha güzel yazanlara haksızlık edecekmiş gibi düşündüm, sükunetimle cevap verdim sadece. O ise bir cümleyle cevap verdi yalnızca :
‘’Bana kalsa sana bir kitap yazdırırım ama neyse...’’
Bir söz sadece, bir sözle hayatımın en nadide adımını attım diyebilirim. Dedim ki kendime: ‘’Sen bile belki kendinle bu kadar ilgilenmiyorsun, baksana, peşini bırakmıyor’’ -peşimi bıraksın diye yazmadım tabii. Üstünde onca yük varken ona kalmasın istedim. Beni kendimle tanıştırdığı için bir teşekkür etmek istiyorum ona.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
İnanın o bir sözcüğü kondurduğunuzda bir köşeye, gördüğünüz, duyduğunuz, dokunduğunuz her şeyden etkileniyor, düşünüyorsunuz. Şarkılar çok ağlatırdı mesela sözcüklerimi. Her yazmadan önce ruhumu beslerdim şarkılarla. Bazen de izlediğim filmler, sahneler... Ancak en çok da hayata kendi gözlerinizdeki bakışınız etkiliyor yazarken. Gözlemlediğiniz o gerçek sahneler daha çok canlandırıyor sözcükleri. Sokaktaki çocuklar, o aceleci insanlar... Sadece gözlemleyerek insanların içini okumaya çalışıyoruz. En çok etkileyici yanı bu bence. Hani sorsak hepimiz ‘’yazsam roman olur’’ deriz ya, başka bir pencereden baksak hayata, zaten bir romanın içinde olduğumuzu anlarız aslında.
Okuyucu ile buluşan " İnsan Yaratmak" isimli eserinizden bahseder misiniz?
Alzheimer teşhisi konulan, yalnız bir adam. Öyle ki kalabalıkta bile yalnız hissediyor kendini. Yalnız olmaktan değil de unutmaktan korkuyor aslında. O pencereden baktığı insanları, hayat dediğimiz bu romanı okuyamamaktan korkuyor. Duygularını kaybetmekten korkuyor en çok da. Kaybederse eğer duygularını, kendisini bile kaybeder.
‘’Kimsin Sen?’’ diye sorarak koyuluyor yola, bir kendisine bir de insanlara kendisini soruyor. Bu yolda türlü türlü insanla karşılaşıyor ama bir türlü insanların kendisine, insanlığına rastlayamıyor. Peki insanlık olmadan insan olur muydu? İşte bunu öğrenmek için, unuttuklarımızı hatırlatmak için bir insan yaratıyor!’’
İnsan Yaratmak isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
İnsan koltuğunda çayını yudumlarken ardında ne çok hayatlar akıp geçiyor aslında. Birileri ağlıyor duymuyoruz belki, birileri ölüyor, koşamıyoruz, pişman oluyoruz, yas tutuyoruz. Üç gün sonra unutuyoruz. Birileri o koltuk için çalışırken, sahip olamadıklarımız için yakınıyoruz. Gün geçtikçe duyarsızlaşan toplum ve duyarsızlaşmaya iten bir sistem var artık. Bazı şeylere çok alışmaktan, yanlış eğitimlere, acılara o kadar alışmışız ki arsızlaşmışız artık. Birilerinin bizi sarsması gerekiyor, birilerinin bize insan olduğumuzu hatırlatması gerekiyor! Acı için bir açıklama gerekirse sadece ‘’Çok alışma, unutursun...’’ diyebilirim.
İnsan Yaratmak kitabının ismi nerden geliyor?
Tabii ki insan yaratmanın anatomisini bilecek kadar bir bilgi sahibi değilim, zaten biyolojik olarak bir insan yaratmaktan bahsetmiyorum. Sadece herkesin elinde imkân olsa sahip olmak isteyeceği bir güçten, soyut olarak bir insan yaratmaktan bahsediyorum. Çünkü inanıyorum ki, bu hayatta herkes kendi hayatında kendi insanını yaratıyor. Kimin karşısında nasıl durursanız öyle şekillenir çünkü. Kitaptaki karakterim de gerçek hayatta olduğu gibi, duruşuyla oluşturduğu, yarattığı insanlar olduğu için bu ismi tercih ettim.
İnsan Yaratmak isimli eserinizi okur gözüyle yorumlar mısınız ?
Açıkçası bu kitabımı yazarken önceliğim kendimdi. ‘’Kimsin sen?’’ Sorusunda kendimi bulmak için yazdım. Gelecek yazarlara da tavsiyemdir: Önceliğiniz kendiniz olun. Lakin bu amacı bilmeden, bir yazar olarak değil de okur olarak alsam elime kitabımı, yine kendimi bulurdum açıkçası. Herkesin yapmak istediği şeyleri yapan karakter ile arkadaş olurdum her sayfada. Hatta herkes kendini onun yerine koysun diye karakterimin ismi gizlidir. Kahraman bakış açısıyla yazmam, iç monolog tekniğine başvurmam belki akıcı olabilir ancak herkesin gözünde aynı etkiyi uyandırmak zorunda değil tabii ki. Sonuçta farklı düşünceler, eleştiriler olacak ki yanlışlarımızla doğrulara adım atalım.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Yeni çalışmalarım, hedeflerim, hayallerim var tabii ki. İkinci bir kitabı yazdım ancak bir süre bekleyip öyle yayınlamaya karar vereceğim. İlk kitabımı bir de sahnede görmeyi çok isterim, onun için de zamanı gelince uğraşacağım. Daha aklımda çok proje var aslında. Ama yapmak istediğim şeyleri, hayallerimi anlattıkça değeri düşüyor gibi hissediyorum. O yüzden hepsi şimdilik ben de kalsın. Elbet hepsi için zamanı gelecek.
Covid 19 salgını sizi bir yazar olarak nasıl etkiledi?
Hepimiz maalesef ki zor ve riskli bir süreçteyiz. Ancak bardağın dolu tarafına bakmak gerekirse, evde kaldığımız süre boyunca anladık ki insan kendini özlemiş aslında. Birçoğumuz bilmediğimiz yönlerini keşfetti belki de. Neredeyse herkes kendisini oyalayacak bir şeyler bulmaya çalıştı, kendisiyle vakit geçirmeyi öğrendi. Hayatımda hiç bu kadar boş vaktim olmamıştı benim. En güzeli de bu zaten, sonuçta hayattaki en değerli şey zaman. Bu süre zarfında yeni hayallerim için daha çok düşünmeme fırsat kondu. Daha çok yazdım, daha çok okudum, izledim, hatta mutfakta çok iyiymişim onu öğrendim. Ve anladım ki, hayat bir şeyleri ertelemek için çok kısa. İmkân varsa, ne olursa olsun şimdi yaşayalım. Umarım bu zorlu süreci en kısa zamanda atlatırız.
Öncelikle bana bu fırsatı tanıdığınız için teşekkür ederim. Ben Eray Erden. 16 Yaşında lise öğrencisiyim. Aslında eskiden Eray Erden’dim, şimdi ise kitap yazan çocuk. Kitabım çıktığından beri bu mahlas yapıştı üzerime. Ama o kadar gurur verici ki, hiç çıkmasın isterim bunun lekesi.
Birinci sınıftan beri bu yolda kalemim yalnız bırakmadı beni. Bazen şiirler ortak oldu, bazen kompozisyonlar... İlkokul öğretmenime ara sıra şiirler, mektuplar yazardım, günlükler tutardım. Aslında bu konuda yaşın pek bir önemi yok. Bir elinizde kalem varsa gerisi gelir. Lakin hiçbir zaman çok iyi yazdığımı düşünmedim. Çünkü yazmanın en önemli kaidesi de budur bence. Yazdıklarının gün geçtikçe gözünde küçülmesi gerekiyor daha değerli adımlar atman için. Güzel diyenler var mıydı, vardı tabii. Her şey de o ışığı fark edip elimden tutan, hayatta tanıdığım en güçlü kadınla başladı. Gönlü güzel öğretmenim, hayatımın en güzel tesadüfü Türkçe öğretmenim, değerli dostum Tansu’nun gözüyle buradayım şimdi. Yazdığım yazıları beğenmekle kalmıyor, peşimi bırakmıyordu. Ama iyi ki de peşimi bırakmamış da, şimdi biz buradayız.
O an başladım teşekkürüme, yaklaşık iki yıl sürdü, değdi de. 13 Yaşında, bir kitap yaz, dedim kendime. Bir kitap yaz ama, sen kimsin ki, değil mi? Bu soru tüm kitabın babası oldu işte. Bunu kendime değil, okurlara sormam gerek! 13 yaşında yazmaya başladığım bu kitabı iki senede bitirdim. Öyle bir soru olduğuna bakmayın. İçinde türlü türlü cevaplar buldum. İş artık ciddiye binince günümüz teknolojisi gereği bir bilgisayar almam gerekti. O dönemi hiç unutmam, hayatımda para biriktirmek için hiç bu kadar azimli olmamıştım. Yeri geldi bir pet şişeyi bir yıl bile kullanmıştım, ama her gün yıkıyordum yalan yok. Zaman geçmiş, kitabım çıkmış, Eray Erden gitmiş, ‘’Kitap Yazan Çocuk’’ gelmiş arkasından. Yazar denilmesinden utanıyorum açıkçası. Diğer yazarlara haksızlık, hakaret gibi geliyor. Bu benim yazarlığa bir adımımdı sadece, daha yazmak için çok kalemim var.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mı?
Bana öncülük eden bir isimden öte biri var. Hayatıma Türkçe öğretmenim olarak giren, gün geçtikçe ablam, ailem, dostum olan Tansu’dur attığım her adımda elimi tutan. Bir gün geldi: ‘’Sen yazdıklarının güzel olduğunu düşünmüyor musun?’’ diye sordu. Evet desem, daha güzel yazanlara haksızlık edecekmiş gibi düşündüm, sükunetimle cevap verdim sadece. O ise bir cümleyle cevap verdi yalnızca :
‘’Bana kalsa sana bir kitap yazdırırım ama neyse...’’
Bir söz sadece, bir sözle hayatımın en nadide adımını attım diyebilirim. Dedim ki kendime: ‘’Sen bile belki kendinle bu kadar ilgilenmiyorsun, baksana, peşini bırakmıyor’’ -peşimi bıraksın diye yazmadım tabii. Üstünde onca yük varken ona kalmasın istedim. Beni kendimle tanıştırdığı için bir teşekkür etmek istiyorum ona.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
İnanın o bir sözcüğü kondurduğunuzda bir köşeye, gördüğünüz, duyduğunuz, dokunduğunuz her şeyden etkileniyor, düşünüyorsunuz. Şarkılar çok ağlatırdı mesela sözcüklerimi. Her yazmadan önce ruhumu beslerdim şarkılarla. Bazen de izlediğim filmler, sahneler... Ancak en çok da hayata kendi gözlerinizdeki bakışınız etkiliyor yazarken. Gözlemlediğiniz o gerçek sahneler daha çok canlandırıyor sözcükleri. Sokaktaki çocuklar, o aceleci insanlar... Sadece gözlemleyerek insanların içini okumaya çalışıyoruz. En çok etkileyici yanı bu bence. Hani sorsak hepimiz ‘’yazsam roman olur’’ deriz ya, başka bir pencereden baksak hayata, zaten bir romanın içinde olduğumuzu anlarız aslında.
Okuyucu ile buluşan " İnsan Yaratmak" isimli eserinizden bahseder misiniz?
Alzheimer teşhisi konulan, yalnız bir adam. Öyle ki kalabalıkta bile yalnız hissediyor kendini. Yalnız olmaktan değil de unutmaktan korkuyor aslında. O pencereden baktığı insanları, hayat dediğimiz bu romanı okuyamamaktan korkuyor. Duygularını kaybetmekten korkuyor en çok da. Kaybederse eğer duygularını, kendisini bile kaybeder.
‘’Kimsin Sen?’’ diye sorarak koyuluyor yola, bir kendisine bir de insanlara kendisini soruyor. Bu yolda türlü türlü insanla karşılaşıyor ama bir türlü insanların kendisine, insanlığına rastlayamıyor. Peki insanlık olmadan insan olur muydu? İşte bunu öğrenmek için, unuttuklarımızı hatırlatmak için bir insan yaratıyor!’’
İnsan Yaratmak isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
İnsan koltuğunda çayını yudumlarken ardında ne çok hayatlar akıp geçiyor aslında. Birileri ağlıyor duymuyoruz belki, birileri ölüyor, koşamıyoruz, pişman oluyoruz, yas tutuyoruz. Üç gün sonra unutuyoruz. Birileri o koltuk için çalışırken, sahip olamadıklarımız için yakınıyoruz. Gün geçtikçe duyarsızlaşan toplum ve duyarsızlaşmaya iten bir sistem var artık. Bazı şeylere çok alışmaktan, yanlış eğitimlere, acılara o kadar alışmışız ki arsızlaşmışız artık. Birilerinin bizi sarsması gerekiyor, birilerinin bize insan olduğumuzu hatırlatması gerekiyor! Acı için bir açıklama gerekirse sadece ‘’Çok alışma, unutursun...’’ diyebilirim.
İnsan Yaratmak kitabının ismi nerden geliyor?
Tabii ki insan yaratmanın anatomisini bilecek kadar bir bilgi sahibi değilim, zaten biyolojik olarak bir insan yaratmaktan bahsetmiyorum. Sadece herkesin elinde imkân olsa sahip olmak isteyeceği bir güçten, soyut olarak bir insan yaratmaktan bahsediyorum. Çünkü inanıyorum ki, bu hayatta herkes kendi hayatında kendi insanını yaratıyor. Kimin karşısında nasıl durursanız öyle şekillenir çünkü. Kitaptaki karakterim de gerçek hayatta olduğu gibi, duruşuyla oluşturduğu, yarattığı insanlar olduğu için bu ismi tercih ettim.
İnsan Yaratmak isimli eserinizi okur gözüyle yorumlar mısınız ?
Açıkçası bu kitabımı yazarken önceliğim kendimdi. ‘’Kimsin sen?’’ Sorusunda kendimi bulmak için yazdım. Gelecek yazarlara da tavsiyemdir: Önceliğiniz kendiniz olun. Lakin bu amacı bilmeden, bir yazar olarak değil de okur olarak alsam elime kitabımı, yine kendimi bulurdum açıkçası. Herkesin yapmak istediği şeyleri yapan karakter ile arkadaş olurdum her sayfada. Hatta herkes kendini onun yerine koysun diye karakterimin ismi gizlidir. Kahraman bakış açısıyla yazmam, iç monolog tekniğine başvurmam belki akıcı olabilir ancak herkesin gözünde aynı etkiyi uyandırmak zorunda değil tabii ki. Sonuçta farklı düşünceler, eleştiriler olacak ki yanlışlarımızla doğrulara adım atalım.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Yeni çalışmalarım, hedeflerim, hayallerim var tabii ki. İkinci bir kitabı yazdım ancak bir süre bekleyip öyle yayınlamaya karar vereceğim. İlk kitabımı bir de sahnede görmeyi çok isterim, onun için de zamanı gelince uğraşacağım. Daha aklımda çok proje var aslında. Ama yapmak istediğim şeyleri, hayallerimi anlattıkça değeri düşüyor gibi hissediyorum. O yüzden hepsi şimdilik ben de kalsın. Elbet hepsi için zamanı gelecek.
Covid 19 salgını sizi bir yazar olarak nasıl etkiledi?
Hepimiz maalesef ki zor ve riskli bir süreçteyiz. Ancak bardağın dolu tarafına bakmak gerekirse, evde kaldığımız süre boyunca anladık ki insan kendini özlemiş aslında. Birçoğumuz bilmediğimiz yönlerini keşfetti belki de. Neredeyse herkes kendisini oyalayacak bir şeyler bulmaya çalıştı, kendisiyle vakit geçirmeyi öğrendi. Hayatımda hiç bu kadar boş vaktim olmamıştı benim. En güzeli de bu zaten, sonuçta hayattaki en değerli şey zaman. Bu süre zarfında yeni hayallerim için daha çok düşünmeme fırsat kondu. Daha çok yazdım, daha çok okudum, izledim, hatta mutfakta çok iyiymişim onu öğrendim. Ve anladım ki, hayat bir şeyleri ertelemek için çok kısa. İmkân varsa, ne olursa olsun şimdi yaşayalım. Umarım bu zorlu süreci en kısa zamanda atlatırız.