Öncelikle sizi tanımak isteriz. Fatih Cihat Köksal kimdir?
Merhaba, ben 35 yaşında ve aslen Tekirdağ Çorlu’luyum. Fakat Balıkesir Erdek’te büyüdüm. Evli ve bir çocuk babasıyım. Edincik Recep Gencer EML Elektronik bölümü mezunuyum. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümünü bitiremeden ayrılmış eksik bir yanım var. Biraz maddiyat biraz da hayat telaşı bunlara sebep oldu diyebiliriz. Her şey sanırım zamanında ve yaşında güzel oluyor Cihat Bey. Şu an da özel bir işletmede muhasebe sorumlusu olarak çalışmaktayım ve güzel Muğla’mızın sahil kasabası olan Bodrum’da ikamet etmekteyim.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mı?
İkinci sorudan başlamak istiyorum. Öncülük eden iki isim mevcut. Birisi yakinen tanıdığım ve çok sevdiğim dostum Murat Çiçek diğeri ise tanışmayı çok isterdim fakat imkânsız, Jack London’nın kitabı Martin Eden karakteri.
İlk soruya gelecek olursak, aslında küçük yaşlardan beri hayalimdi böyle bir eser bırakıp çocuklarıma ilham olmak. Dört yaşında bir oğlum var ve oğlum ileride belki de daha iyilerini başarıp babam sayesinde diyecek, işte tüm bu hayaller benim bu eseri çıkarmamda ve yazarlık hayatına başlamamda etken oldu. Lise çağlarında Orman isimli bir korku romanı yazmaya başlamıştım. O da hayat telaşı ve geçim zorlukları nedeniyle üniversite gibi yarım kaldı. Kim bilir belki de ileride bitiririm. Babam da etken oldu diyebiliriz kendisi de zamanında uğraşmış ama nihai sonuca varamamış, belki de bizim neslimiz onlardan daha şanslı.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Ben çoğunlukla şiir yazan biriyim ve şiir yazmak için bir kuşun kanat çırpması bile bana yeterli. Sosyal medyada bu açıdan bazı etkinlikler düzenliyorum. Yaklaşık 40 kişiden farklı farklı kelimeleri birleştirip bir şiir elde ediyor sonra da bu şiiri etkinliğe katılanlara hediye ediyorum. Klaros Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Lokman Kurucu ile bu konuda bir çalışma yapmaya karar verdik ve artık bu tarz şiirleri Sosyal Şiir’ler adı altında toplayıp yayınevinin internet sitesinde paylaşmayı hedefliyoruz. Sizlere bir tane hediye getirmeyi de unutmadım bu arada buyurun;
İnce bir ruh, yağan yağmur ve gırtlağımı zorlayan sessiz çığlıklar.
Şu pervasızsa esen rüzgarla dağılır mı sanıyorsun?
İçini şişiren temiz hava, kirlenen ruhlar ve sızısını içinde yaşayan bedenleri zorlayan aşk.
Yüreğimin kıyısına çarpan ve gelgitlerimi ayartan, yaş dolu gözlerimi kurutur mu sanıyorsun?
Zaman zaman huzur, biraz kusur ve kızımla hayat arasına sıkışmış samimi gülüşlerin
Bahçemdeki sonbahar çiçeklerine yazı getirir mi sanıyorsun?
Kırlangıçların uçtuğu mavilikler, gemilerin klaksonları, manzaramın kibar kadınları
Özgürlük, yaşamak ve kapanan kapıların dönüşü olmadığını bilir mi sanıyorsun?
Umut yüklü yarınların, ölüm kokan topraklarında, geçilmez denen bir yerlerde
Yağmurun ardından üstüme kapaklanan güneşin artıklarıyla oluşan gökkuşağı, özlemini nemli gözlere sorar mı sanıyorsun?
Mum ipi gibi bitmeyen, sümbül soğanı gibi saklı ve çakıl taşı kadar sert sözlerin
Toprağı çıplak kucaklayan ayaklarından, kalbinin elektrik yükünü boşaltır mı sanıyorsun?
Gri bir gök yüzünde beliren yıldırım danslarını, tanrıların hediyesi gibi güven ve sadakatle karşılarken
Kulak arkasına attığın, susup ta anlattığın ve bakıp ta acıttığın geceler biter mi sanıyorsun?
Çimenleri arayan çocukların, merhametli anne özlemlerine, sabrı füzyonluyor hasret dolu dudakları
O mental yorgunluk, vicdan yoksunluğu ve sonsuz evrenin hâkim kıldığı boşluk yok mu sanıyorsun?
Gözlerinde ateşi sönmüş aşıkların, kaldırıma döktükleri hüzünleri ceplerine dolduran kapitalizmin
Mavilikleri öldüren uleması, dostlukları bitiren bıçakları ve samimiyetsiz arkadaşlıkları biter mi sanıyorsun?
Beklenmedik üzücü olaylar salık verdi mi, ikilemde tekrar eden mükerrer sözler zihnimde
Bir filin mezarına, ahtapotun canları için ve bir peygamber devesinin aşk için ölüme gidişi biter mi sanıyorsun?
Tüm koyu karakterli olan kelimeler başka başka dostlara ait ben de onları toplayıp bu güzel şiiri hediye etmekle mükellef biriyim. Hepsine buradan sonsuz teşekkür ediyorum.
Kitap yazarken, (Şunu belirtmek istiyorum ben bilime ve fantastik dünyalara aşık biriyim.) genelde yıldızlardan, uzay ajanslarının haberlerinden, bazı fütüristtik ve fantastik filmlerden etkilenirim. Alanında en iyilerinden olan Barış Özcan’da etkilendiğim isimlerdendir. Etkilenirim derken çalmam, burada yanlış anlaşılma olmasın lütfen. Zaten okuyanlar fark edecektir.
Seyir Defteri isimli eserinizden bahseder misiniz?
Seyir defteri gerçekten farklı bir eser günlük yaşanmış olayları, dostlukları, aileler arasında yürünen ince çizgileri, aşkı ve kurguladığım fantastik bir hayatı ele alıyor. Okuyan okuyucularımdan birçoğu masal gibi başlayan bir hikâyenin içinde bambaşka hayatlara uzanan, zaman ve mekân fark etmeksizin kaybolduklarını, sevimli gelen o ilk başlardaki tüm hikâyenin aslında o kadar da sevimli olmadığını, yüzlerine gülen tüm o karakterlerin ne kadar güvenilmez olduğundan bahsediyor. İki birbirine yakın adada bulunan yaşlı dostlarımızın hikayesiyle başlayıp 2080 yılının deniz kentlerinde buluyoruz kendimizi Yunan mitolojisinin tanrılarının aslında nasıl ortaya çıktıklarından Sümer tabletlerine ve bilinmeyen bir gezegene göç etmek için yapılan araştırmaları okuyoruz. Sonra birden hepimizin tanıdığı yapay zekanın, insanlar üzerindeki akıl almaz üstünlüğünü, aramızda gezen faklı ırkların nasıl bizleri manipüle edip hayatlarımızı değiştirdiğini öğreniyoruz. Kurgu kısmı biraz uçarı olsa da aslında tüm bunları günlük hayatımızda yaşıyoruz ve her geçen gün bilimin bizleri şaşırtan yenilikleriyle tekrar tekrar görüyoruz ki aslında bizler o izlediğimiz fantastik filmleri yaşıyoruz. Kim bilir belki de Seyir Defteri doğrudur.
Seyir Defteri isimli eserinizin ismi nerden geliyor?
İsim konusunda çok fazla düşünmedim desem yeridir. Denizlerin üstünde başlayan bir hikâye yine denizlerin üstünde devam ederken aynı zamanda insanlığında seyir’ inden bahsediyor. Kapak resmini çizen eski Almanya ataşemiz, aynı zamanda kendisi ressamdır, Müjdat Bayburtlugil hocamın dediği gibi ‘‘Sanat bir yoldur. İster yürür ister yüzer, istersen koşarsın. Ama tüm bunları yaşam denen Seyir halindeyken yaparsın.’’
Seyir Defteri isimli kitabınızı okur gözüyle yorumlar mısınız?
Şunu belirtmek istiyorum Seyir defteri, bu serinin ilk kitabı. Ben bu seriyi 4 kitap olarak düşünüyorum. Seyir defteri aynı zamanda benim de ilk kitabım, okuyucuların sıkılacakları yerler mutlaka olacak ama pes etmeyin çünkü seri kitaplar, ilk kitapta genelde karakterleri tanıtma amaçlı biraz boğucudur. Ben elimden geldiğince sıkıcı kısımları kestim ve yalın hale getirdim. İkinci kitabın daha akıcı gitmesi için ilk kitabı tanıtım olarak kullandım. Bazı okuyucularımın aklında soru işaretleri mutlaka kalacaktır. Merak etmeyin sizleri bu sorularla baş başa bırakmayacağım. Keyifli bir kitap olduğunu düşünüyorum ama bu soruyu cevaplayacak olanlar okuyucularım...
Aslında kitaba ilginin artması beni çok heyecanlandırdı. Bu kadar kısa bir sürede çok fazla okuyucuya ulaşması ve sevilmesi gerçekten beni çok mutlu etti.
Seyir Defteri isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
Bu sorunun cevabı benim için spoiler vermek gibi olur. Çünkü 4 kitaba dağıtılmış bir konunun ana fikrini okuyucularım okudukça çözecekler. Ama içinde aşk, dostluk, arkadaşlık, ihanet, uzay, bilim, teknoloji ve fantastik karakterlerin verdiği yaşam mücadelesi var. Genel olarak şöyle diyelim; birçok gezegeni ziyaret edeceğiz ve her gezegende farklı ırklarla tanışıp aslında nereden geldiğimizi neden yaratıldığımızı sorgulayacağız. Serinin üçüncü kitabı bir gezegende geçecek ve belki de birçok sorumuzun cevabını burada bulacağız. Fantastik kitapların birçoğunda olduğu gibi karakterlerimizin hayatlarına girip onlarla yaşayacak ve üzüleceğiz.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
İlk kitabı okuyan okuyucularım kitabın sonunda ikinci kitabın ismini öğrenmişlerdir. Evrim, yani bu serinin ikinci kitabının 3/1’i bitti. Burada da okuyucularımı şaşırtan farklı bir mitolojiyle başlıyorum. Seyir Defteri’nin kapak fotoğrafına bakıp, Poseidon deniz tanrısı işte, diyenler yanıldılar. Okuyanlar onun kim olduğunu çok iyi biliyorlar. İşte ikinci kitapta da böyle bir ters köşe yapıyorum. Ama şu an elimde faklı bir proje var. Belki de okuyucularımın karşısına seneye bir dizi projesiyle çıkabilirim. Serinin bitmesiyle de aklımda bulunan farklı türde iki eser mevcut onları araya da alabilirim fakat bu aralar gerçekten çok kararsızım ve yoğunum. Bir de bir tarafımız Bulgaristan diğer yarımız Selanik’ten göç etmiş o zorlu şartlarda ayakta kalmak ve yaşamak adına çok zorlu zamanlardan geçmiş atalarımız onların hayat hikâyelerini yazmakta boynumun borcu olsa gerek.
Covid 19 salgını sizi nasıl etkiledi?
Covid 19 ailemden henüz kimseye bulaşmadı. Umarım tüm insanlık adına bu yıl bu hastalığın son yılı olur. Kurumsal bir firmadan, bu hastalığın ülkemizde yarattığı tedirginlik yüzünden ayrılmak zorunda kaldım. Şirket Bodrum’dan taşınınca biz de kısa bir süre işsiz kaldık. Üç aylık bir dönemde bu hastalık bana Seyir Defteri’ni bitirmede önemli bir ilerleme ve sonlandırma kazandırdı. Sadece kitap bitirmemi değil, oğlum Ertuğrul ve eşim Simay Köksal ile bol bol vakit geçirme olanağı da sağladı. Yine de inşallah bu sene biter ve eski güzel günlerimize geri döneriz. Tüm Avrasya Gazetesi ailesine ilgileri için teşekkür ederim.
Merhaba, ben 35 yaşında ve aslen Tekirdağ Çorlu’luyum. Fakat Balıkesir Erdek’te büyüdüm. Evli ve bir çocuk babasıyım. Edincik Recep Gencer EML Elektronik bölümü mezunuyum. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümünü bitiremeden ayrılmış eksik bir yanım var. Biraz maddiyat biraz da hayat telaşı bunlara sebep oldu diyebiliriz. Her şey sanırım zamanında ve yaşında güzel oluyor Cihat Bey. Şu an da özel bir işletmede muhasebe sorumlusu olarak çalışmaktayım ve güzel Muğla’mızın sahil kasabası olan Bodrum’da ikamet etmekteyim.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mı?
İkinci sorudan başlamak istiyorum. Öncülük eden iki isim mevcut. Birisi yakinen tanıdığım ve çok sevdiğim dostum Murat Çiçek diğeri ise tanışmayı çok isterdim fakat imkânsız, Jack London’nın kitabı Martin Eden karakteri.
İlk soruya gelecek olursak, aslında küçük yaşlardan beri hayalimdi böyle bir eser bırakıp çocuklarıma ilham olmak. Dört yaşında bir oğlum var ve oğlum ileride belki de daha iyilerini başarıp babam sayesinde diyecek, işte tüm bu hayaller benim bu eseri çıkarmamda ve yazarlık hayatına başlamamda etken oldu. Lise çağlarında Orman isimli bir korku romanı yazmaya başlamıştım. O da hayat telaşı ve geçim zorlukları nedeniyle üniversite gibi yarım kaldı. Kim bilir belki de ileride bitiririm. Babam da etken oldu diyebiliriz kendisi de zamanında uğraşmış ama nihai sonuca varamamış, belki de bizim neslimiz onlardan daha şanslı.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Ben çoğunlukla şiir yazan biriyim ve şiir yazmak için bir kuşun kanat çırpması bile bana yeterli. Sosyal medyada bu açıdan bazı etkinlikler düzenliyorum. Yaklaşık 40 kişiden farklı farklı kelimeleri birleştirip bir şiir elde ediyor sonra da bu şiiri etkinliğe katılanlara hediye ediyorum. Klaros Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Lokman Kurucu ile bu konuda bir çalışma yapmaya karar verdik ve artık bu tarz şiirleri Sosyal Şiir’ler adı altında toplayıp yayınevinin internet sitesinde paylaşmayı hedefliyoruz. Sizlere bir tane hediye getirmeyi de unutmadım bu arada buyurun;
İnce bir ruh, yağan yağmur ve gırtlağımı zorlayan sessiz çığlıklar.
Şu pervasızsa esen rüzgarla dağılır mı sanıyorsun?
İçini şişiren temiz hava, kirlenen ruhlar ve sızısını içinde yaşayan bedenleri zorlayan aşk.
Yüreğimin kıyısına çarpan ve gelgitlerimi ayartan, yaş dolu gözlerimi kurutur mu sanıyorsun?
Zaman zaman huzur, biraz kusur ve kızımla hayat arasına sıkışmış samimi gülüşlerin
Bahçemdeki sonbahar çiçeklerine yazı getirir mi sanıyorsun?
Kırlangıçların uçtuğu mavilikler, gemilerin klaksonları, manzaramın kibar kadınları
Özgürlük, yaşamak ve kapanan kapıların dönüşü olmadığını bilir mi sanıyorsun?
Umut yüklü yarınların, ölüm kokan topraklarında, geçilmez denen bir yerlerde
Yağmurun ardından üstüme kapaklanan güneşin artıklarıyla oluşan gökkuşağı, özlemini nemli gözlere sorar mı sanıyorsun?
Mum ipi gibi bitmeyen, sümbül soğanı gibi saklı ve çakıl taşı kadar sert sözlerin
Toprağı çıplak kucaklayan ayaklarından, kalbinin elektrik yükünü boşaltır mı sanıyorsun?
Gri bir gök yüzünde beliren yıldırım danslarını, tanrıların hediyesi gibi güven ve sadakatle karşılarken
Kulak arkasına attığın, susup ta anlattığın ve bakıp ta acıttığın geceler biter mi sanıyorsun?
Çimenleri arayan çocukların, merhametli anne özlemlerine, sabrı füzyonluyor hasret dolu dudakları
O mental yorgunluk, vicdan yoksunluğu ve sonsuz evrenin hâkim kıldığı boşluk yok mu sanıyorsun?
Gözlerinde ateşi sönmüş aşıkların, kaldırıma döktükleri hüzünleri ceplerine dolduran kapitalizmin
Mavilikleri öldüren uleması, dostlukları bitiren bıçakları ve samimiyetsiz arkadaşlıkları biter mi sanıyorsun?
Beklenmedik üzücü olaylar salık verdi mi, ikilemde tekrar eden mükerrer sözler zihnimde
Bir filin mezarına, ahtapotun canları için ve bir peygamber devesinin aşk için ölüme gidişi biter mi sanıyorsun?
Tüm koyu karakterli olan kelimeler başka başka dostlara ait ben de onları toplayıp bu güzel şiiri hediye etmekle mükellef biriyim. Hepsine buradan sonsuz teşekkür ediyorum.
Kitap yazarken, (Şunu belirtmek istiyorum ben bilime ve fantastik dünyalara aşık biriyim.) genelde yıldızlardan, uzay ajanslarının haberlerinden, bazı fütüristtik ve fantastik filmlerden etkilenirim. Alanında en iyilerinden olan Barış Özcan’da etkilendiğim isimlerdendir. Etkilenirim derken çalmam, burada yanlış anlaşılma olmasın lütfen. Zaten okuyanlar fark edecektir.
Seyir Defteri isimli eserinizden bahseder misiniz?
Seyir defteri gerçekten farklı bir eser günlük yaşanmış olayları, dostlukları, aileler arasında yürünen ince çizgileri, aşkı ve kurguladığım fantastik bir hayatı ele alıyor. Okuyan okuyucularımdan birçoğu masal gibi başlayan bir hikâyenin içinde bambaşka hayatlara uzanan, zaman ve mekân fark etmeksizin kaybolduklarını, sevimli gelen o ilk başlardaki tüm hikâyenin aslında o kadar da sevimli olmadığını, yüzlerine gülen tüm o karakterlerin ne kadar güvenilmez olduğundan bahsediyor. İki birbirine yakın adada bulunan yaşlı dostlarımızın hikayesiyle başlayıp 2080 yılının deniz kentlerinde buluyoruz kendimizi Yunan mitolojisinin tanrılarının aslında nasıl ortaya çıktıklarından Sümer tabletlerine ve bilinmeyen bir gezegene göç etmek için yapılan araştırmaları okuyoruz. Sonra birden hepimizin tanıdığı yapay zekanın, insanlar üzerindeki akıl almaz üstünlüğünü, aramızda gezen faklı ırkların nasıl bizleri manipüle edip hayatlarımızı değiştirdiğini öğreniyoruz. Kurgu kısmı biraz uçarı olsa da aslında tüm bunları günlük hayatımızda yaşıyoruz ve her geçen gün bilimin bizleri şaşırtan yenilikleriyle tekrar tekrar görüyoruz ki aslında bizler o izlediğimiz fantastik filmleri yaşıyoruz. Kim bilir belki de Seyir Defteri doğrudur.
Seyir Defteri isimli eserinizin ismi nerden geliyor?
İsim konusunda çok fazla düşünmedim desem yeridir. Denizlerin üstünde başlayan bir hikâye yine denizlerin üstünde devam ederken aynı zamanda insanlığında seyir’ inden bahsediyor. Kapak resmini çizen eski Almanya ataşemiz, aynı zamanda kendisi ressamdır, Müjdat Bayburtlugil hocamın dediği gibi ‘‘Sanat bir yoldur. İster yürür ister yüzer, istersen koşarsın. Ama tüm bunları yaşam denen Seyir halindeyken yaparsın.’’
Seyir Defteri isimli kitabınızı okur gözüyle yorumlar mısınız?
Şunu belirtmek istiyorum Seyir defteri, bu serinin ilk kitabı. Ben bu seriyi 4 kitap olarak düşünüyorum. Seyir defteri aynı zamanda benim de ilk kitabım, okuyucuların sıkılacakları yerler mutlaka olacak ama pes etmeyin çünkü seri kitaplar, ilk kitapta genelde karakterleri tanıtma amaçlı biraz boğucudur. Ben elimden geldiğince sıkıcı kısımları kestim ve yalın hale getirdim. İkinci kitabın daha akıcı gitmesi için ilk kitabı tanıtım olarak kullandım. Bazı okuyucularımın aklında soru işaretleri mutlaka kalacaktır. Merak etmeyin sizleri bu sorularla baş başa bırakmayacağım. Keyifli bir kitap olduğunu düşünüyorum ama bu soruyu cevaplayacak olanlar okuyucularım...
Aslında kitaba ilginin artması beni çok heyecanlandırdı. Bu kadar kısa bir sürede çok fazla okuyucuya ulaşması ve sevilmesi gerçekten beni çok mutlu etti.
Seyir Defteri isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
Bu sorunun cevabı benim için spoiler vermek gibi olur. Çünkü 4 kitaba dağıtılmış bir konunun ana fikrini okuyucularım okudukça çözecekler. Ama içinde aşk, dostluk, arkadaşlık, ihanet, uzay, bilim, teknoloji ve fantastik karakterlerin verdiği yaşam mücadelesi var. Genel olarak şöyle diyelim; birçok gezegeni ziyaret edeceğiz ve her gezegende farklı ırklarla tanışıp aslında nereden geldiğimizi neden yaratıldığımızı sorgulayacağız. Serinin üçüncü kitabı bir gezegende geçecek ve belki de birçok sorumuzun cevabını burada bulacağız. Fantastik kitapların birçoğunda olduğu gibi karakterlerimizin hayatlarına girip onlarla yaşayacak ve üzüleceğiz.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
İlk kitabı okuyan okuyucularım kitabın sonunda ikinci kitabın ismini öğrenmişlerdir. Evrim, yani bu serinin ikinci kitabının 3/1’i bitti. Burada da okuyucularımı şaşırtan farklı bir mitolojiyle başlıyorum. Seyir Defteri’nin kapak fotoğrafına bakıp, Poseidon deniz tanrısı işte, diyenler yanıldılar. Okuyanlar onun kim olduğunu çok iyi biliyorlar. İşte ikinci kitapta da böyle bir ters köşe yapıyorum. Ama şu an elimde faklı bir proje var. Belki de okuyucularımın karşısına seneye bir dizi projesiyle çıkabilirim. Serinin bitmesiyle de aklımda bulunan farklı türde iki eser mevcut onları araya da alabilirim fakat bu aralar gerçekten çok kararsızım ve yoğunum. Bir de bir tarafımız Bulgaristan diğer yarımız Selanik’ten göç etmiş o zorlu şartlarda ayakta kalmak ve yaşamak adına çok zorlu zamanlardan geçmiş atalarımız onların hayat hikâyelerini yazmakta boynumun borcu olsa gerek.
Covid 19 salgını sizi nasıl etkiledi?
Covid 19 ailemden henüz kimseye bulaşmadı. Umarım tüm insanlık adına bu yıl bu hastalığın son yılı olur. Kurumsal bir firmadan, bu hastalığın ülkemizde yarattığı tedirginlik yüzünden ayrılmak zorunda kaldım. Şirket Bodrum’dan taşınınca biz de kısa bir süre işsiz kaldık. Üç aylık bir dönemde bu hastalık bana Seyir Defteri’ni bitirmede önemli bir ilerleme ve sonlandırma kazandırdı. Sadece kitap bitirmemi değil, oğlum Ertuğrul ve eşim Simay Köksal ile bol bol vakit geçirme olanağı da sağladı. Yine de inşallah bu sene biter ve eski güzel günlerimize geri döneriz. Tüm Avrasya Gazetesi ailesine ilgileri için teşekkür ederim.
Bu arada kitabı okudum ve çok beğendim. Sabırsızlıkla ikincisini bekliyorum.
Bu arada kitabı okudum ve çok beğendim. Sabırsızlıkla ikincisini bekliyorum.