Öncelikle sizi tanımak isteriz. Şifanur Günlü kimdir?
Öncelikle merhaba, ben Şifanur Günlü. 21 yaşındayım. Yozgat'ta doğdum ve büyüdüm. Şuan da Niğde Ömer Halis Demir Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı 3. Sınıf öğrencisiyim. Balık burcuyum ve balık burcunun tüm özelliklerini taşırım.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mi?
Yazmam da en büyük etken babamdır. Henüz ben 3 yaşında iken babam bana her sayfası üç boyutlu hale gelen bir çok kitap almıştı. Okumayı henüz bilmiyordum ama o üç boyutlu resimlere bakarak hayal gücüm ile evdekileri sürekli darlarmışım. Onlara kitap okuyormuşçasına anlatırmışım. Eve gelen misafirler okumayı nasıl bu kadar çabuk öğrendi diye soruyormuş. Oysa ki o anlattıklarım benim hayal gücümün ürünü idi. Her şey böyle giderken okula başlamışım. Ama işler değişmiş çünkü ben okuldan nefret eden, okula ailem götürünce ağlamaya başlayan bir çocukmuşum. Tabii bunda ilkokul hocamın yaptığı ayrımcılıkların etkisi çok büyüktü. Üzerine bir de kabakulak hastalığı geçirip bir süre okuldan uzak kalınca ben 1. Dönemi okumayı yazmayı öğrenemeden kapattım. İkinci dönem ise hocamızın aşırı baskısı var idi. Tek ayak üzerinde kaç ders bekledim, kaç kez tokat yedim ve kaç kez saçım öğretmenim tarafında çekildi sayısını söyleyemem ama ilkokul öğretmenimi hiç sevmediğimi söyleyebilirim. İkinci dönem nihayetinde okumayı öğrendim sonrası ise sonu gelmeyen günlük olayı başladı. Her gün düzenli olarak günlük tutmaya başladım. Moralim bozulunca da hemen bir kağıt kalem alıp yazardım. Sonra kitaplar ile yeniden tanıştım. Evde kitap okuyan yoktu ama babam sürekli oku, kitap aktar derdi. Liseye geçince benim dönüm noktam gerçekleşmiş oldu. Edebiyat öğretmenim Mert Onur Akgül sayesinde okulu sevmeye başladım. Derslerde başarılı bir öğrenci oluverdim. Sonra Cemile Emir Yağmur ile tanıştım. Edebiyat hocam, beni tam bir kitap kurdu yaptı. Haftada 3-4 kitap okuduğum günler oluyordu. Sonrasında ise kendimi Edebiyat bölümünü okurken buldum. Tabii bu süreçte sürekli yazıyordum. Edebiyata gelince ise ortamın etkisi ile daha çok yazmaya başladım. Temelde babam var diyebilirim. Ama her eserimi yazar yazmaz ilk okuyup eleştiren Şeyma Coruk ve Betül Akıncı’yı da unutmamak gerekir.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Öncelikle bir balık burcu olarak aşırı derecede duygusal biriyim. Çevremde olan biten her şey beni etkiliyor. Bir günde beynimden kaç tane hikâye geçiyor anlatamam. Bir şey üzerine hemen hikâye yazabiliyorum. Her zaman kafamda önce kurgularım sonra kaleme dökerim. Rüyalarıma bile tesir eder. Yazarlık benim gerçekten hayalim idi. Şimdi bu hayalimi avucumun içinde hissediyorum.
Deliler Koğuşu isimli eserinizden bahseder misiniz?
Romanda yetimhanede büyüyen Ömer Bey ve Ali Bey'in hayatını konu aldım. O dönemde Ali farklı bir yetimhaneye gönderilir. Ömer ise yıllarca Ali'nin izini arasa da bulamaz. Yıllar sonra Ömer Bey başarılı bir psikiyatrist olur. Tüm şehir onu tanır. Şehirde ise halk tabiri ile "DELİLER KOĞUŞU" vardır. Ömer Bey defalarca kez bu hastaneye girmek ve hastaları tedavi etmek için dilekçe yazsa da geri dönüş alamaz. En sonunda DELİLER KOĞUŞU' nun eski temizlik görevlinin fikri ile işten istifa eder ve kendini iki yıl boyunca eve kapatır. İki yılın sonunda Ömer bey Oscarlık oyunculuk sergileyen bir akıl hastasıdır. Psikiyatrist olarak giremediği Deliler koğuşuna akıl hastası olarak girer. Orada hiç bilmediği hastalar ile karşılaşır. Fakat hastalıkların hepsi insan yapımıdır. Hastane bir şirket tarafından yönetiliyordur ve amaçları tedavi etmek değildir. Ömer bey bu sırlar peşine düştüğünde Sadi’nin şüpheli hareketleri onun dikkatini çeker. Aslında Sadi çocukluk arkadaşı Ali’dir ve o da psikiyatristtir. İki arkadaş bir olur ve sırların peşine düşerler.
Deliler Koğuşu isimli eserinizin ismi nerden geliyor?
Aslında psikolojik gerilim türünde bir roman yazmaya karar verince ismini pek düşünmeden romana odaklandım. Sonrasında ise bir anda bu isim aklıma geldi. Bu ismi duyan bir çok kişi akıl hastanesine Deliler koğuşu diye hitap etmenin garip olduğunu söyledi. Fakat romanı okuyunca herkes isminin ne kadar doğru olduğunu anlayacak.
Deliler Koğuşu isimli kitabınızı okur gözüyle yorumlar mısınız?
Kitabın ismini biraz farklı yorumlayanlar olacaktır. Ama ön yargıdan uzak bir şekilde yaklaşmalarını istiyorum. İnanıyorum ki bazı yerlerde gülme krizine girecek, bazı yerlerde ise ağlamaktan mendil yetiştiremeyecekler. Tüm duyguların bir arada işlenmiş olduğu bir roman okuru bekliyor.
Deliler Koğuşu isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
İnanıyorum ki bir insan en çok kendini sevmeli. Kendinden başka kimseyi temeline almamalı. Çünkü o gider ise birey yıkılır. Ama temeline kendini koyan insan bir ağaç gibi kök salar ve herkes terk etse bile insan kendisini terk etmez. Buna bencillik diyebilirsiniz ama değil. İnsan önce kendine değer vermeyi öğrenmeli. Deli gömleğini giymeden önce kendine sarılmalı. Ömer Bey psikiyatrist olduğu halde deli gömleğini giydiği an kendine ilk kez sarıldı. Tüm okurlarım bu yazıyı okuyunca şöyle hemen bir kendine sarılsın lütfen.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Aslında 16 hikâyem ve 4 romanım var. Devamı da gelecek inşallah. Macera, gizem, dram, psikoloji, fantastik vb. Bir çok türün iç içe olduğu yeni eserler de yolda.
Covid 19 salgını sizi nasıl etkiledi?
Öncelikle bu süreç herkes gibi benim içinde zordu. Ama bu dönemde gerçekten çok fazla eser kaleme aldım. Sonra korona virüse yakalandım ve haftalarca süren bir virüs ile tek başıma odamda yaşadım. Bu süreçte her şeyi ince eleyip sık dokudum. Ve anladım ki ben kendim için değil başkaları için yaşamışım. O zor günlerde kendime sarıldım ve şöyle dedim “ Eğer bu virüsü atlatabilirsem mutlaka kitaplarımı bastıracağım.” Çünkü onların da benimle birlikte toprağa girmesini istemedim.