Cihat DÜNDAR, sevilen yazar Hatice Yatkın Yetişen ile sizin için konuştu. Görünmez Kadın ve Karantina Gemisi isimli kitapları üzerine değerlendirmelerde bulunan Yetişen, salgının kendisini nasıl etkilediğini şu sözlerle dile getirdi : Yakın çevremde salgına yakalananlar, hastalığı atlatanlar ve ne yazık ki ölenler oldu. Öte yandan Karantina Gemisi kitabı için bir çalışmasını rafa kaldıran yazar okurlarına beklenen müjdeyi verdi : Karantina Gemisini” yazmak için ertelediğim kitabımın çalışmalarına yeniden başlayacağım.
Öncelikle sizi tanımak isteriz. Hatice Yatkın Yetişen kimdir?
Ben 1975 yılında Kastamonu, İnebolu’da doğdum. Çocukluğum İstanbul/Pendik’te geçti. Sabiha Gökçen Kız Meslek Lisesinde Çocuk Gelişimi okudum. Yine İstanbul’da Özel Okullarda Anaokulu Öğretmenliği yaptım. A.Ö.F Bankacılık ve Sigortacılık Bölümünden mezun oldum. Okuduğum bölümle ilgili iş hayatım olmadı. Bir toner firmasında yönetici asistanlığı yaptım. Evliyim, iki üniversite öğrencisi kızım var. Ailemle Niğde’de yaşıyorum.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı?
Kendimi bildim bileli okumayı çok severim, tabii yazmayı da. Daha ilkokulda şiir yazardım. Bunlar bildiğimiz çocuk şiirleriydi. Mesela; kelebek, sarman, canım öğretmenim, kardan adam, uç uçurtmam gibi. Duygu ve hayal dünyası geniş bir çocuktum. Büyüdükçe kısa hikâyeler ve şarkı sözleri yazmaya başladım. Müziğe karşı da bir ilgim vardı. Okumak ve yazmak her zaman hayatımın ön planında oldu. Evlilik, eğitim hayatı, çocuklarım derken aradan yıllar geçti. Galiba bazı şeyleri geleceğe bıraktım. Çocuklar büyüyünce, yani son yedi senedir yazmaya odaklandım. Bu konuda büyük adımlar atmadım desem yeridir. Yazdıklarım bilgisayardaki dosyamda biriktikçe birikiyordu. Sonra iki sene önce başıma gelen kötü bir olasılık aklımı başıma getirdi. Hayatın hayalleri ertelemek için çok kısa olduğunu anladım. İlk kitabım bu dönemi atlattıktan sonra yayınlandı. Bu bir nevi zor zamanlarımda kendime verdiğim sözü tutmaktı.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Gerçek hayat beni çok etkiler. Duygu dünyam hep doludur, hayal dünyamla yarışır yani. Okuduğum bir haber, yakın çevremde yaşanan bir olay, dünyanın başka ülkesindeki bir dram beni yazmaya itebilir. İlk önce konuyu düşünürüm. Bu günler sürebilir. Kurguyu ve kişileri daha yazmadan kafamda oturturum. En zoru ise yazmaya başladıktan sonrasıdır. Bazen aklımda bile olmayan bir karakter oluşur ve kendisini ön plana çıkarır. Bazen de karakteri silerim, hiç olmamış gibi yok olur. Kurguya iyi oturmamıştır çünkü. Yazmak, yapboz yapmak gibi, resmi bütünüyle görebilmek ve uygun yerlere, uygun parçaları yerleştirmek gerekiyor.
Okuyucu ile buluşan “Görünmez Kadın” isimli eserinizden bahseder misiniz?
İki sene önce bir sağlık sorunu yaşadım. Ben buna kötü olasılık diyorum. Son yedi senedir kitap yazıyor, bununla ilgili adım atmayı bekliyordum. Ama yerimde saymak dışında hiçbir şey yapmamıştım. Fakat hastalanınca neyin önemli olduğunu düşünmeye başladım. Hayat akıp gidiyordu, bense anlamsızca bekliyordum. Neyi beklediğimi bilmiyorum. Belki de başaramamaktan korkuyordum, kim bilir? Neyse ki aklım başıma geldi. Tedavi sürecinde yaşadığım her şeyi; umudu, acıyı, korkuyu, yazmaya başladım. Amacım zehri akıtmak, kendimi rahatlatmaktı. Sonra bu yazdıklarımı bir kitap haline getirmeye karar verdim. Böylece ilk kitabım “Görünmez Kadın” ortaya çıktı. Bu kitap kendini görünmez hisseden bir kadının, görünür olma çabasıydı.
Karantina Gemisi isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
Tam olarak şu mesajı veriyorum: “Hepimiz aynı geminin yolcularıyız.” Bu dünya, tüm insanların yolcu olduğu büyük bir gemidir. Yolculukta başımıza her şey gelebilir. Fırtınalar, korsanlar, buzdağları, salgın hastalıklar. Önemli olan gelip geçici olduğumuzun bilincinde olmamızdır. Bizler limanlarda inen birer yolcuyuz. Tıpkı vaktimiz dolunca toprakla buluşacağımız gibi. Eğer o gemi fırtınalardan yenik düşer, parçalanırsa hep birlikte batarız. Dünyayı sadece bizim zanneder diğer canlıları hiçe sayarak bencillik edersek, gemimiz su almaya başlar. Dünyayı etkileyen Covid 19 salgını, insanlar için bir milat olmalı. İnsan denilen canlı, dünyayı kirletmekten, bencilikten, savaşmaktan, öldürmekten vazgeçmeli. Başa gelen kötü olayları bir tür mesaj olarak görmek en iyisidir. En azından ben böyle görüyorum. Kitapta Türk karakterler dışında, dünyanın farklı ülkelerinden çok sayıda insan var. Yolcu gemisindeki bu insanlar, dünyadaki tüm insanları temsil ediyor. Özellikle böyle yaptım. Hepimizin aynı geminin yolcusu olduğumuz mesajını vermek istedim. Umarım bu mesaj alınır.
Karantina Gemisi kitabının ismi nereden geliyor?
Kısaca açıklamam gerekirse ben de herkes gibi Covid 19 salgınından duygusal olarak etkilendim. Hastalığın ilk yayıldığı aylarda bu etkileniş çok daha fazlaydı. Şimdilerde ister istemez kanıksamış sayılırım. İşte o günlerde salgın yüzünden karantinaya alınan yolcu gemisi ile ilgili bir haber gördüm. Binlerce insan on dört gün boyunca gemiden ayrılamayacaklardı. Farklı ülkelerin vatandaşı olan bu insanların neler hissetmiş olabileceğini düşündüm. Bu düşünüş beni ikinci kitabımı yazmaya itti. Birkaç gün içinde kafamda romanımın konusu oturdu. Balayına çıkan Türk bir çift kitabımın ana karakterleri oldu. Diğerleri de gemiyle tatile çıkan farklı ülkelerden insanlardı.
Karantina Gemisi isimli eserinizi okur gözüyle yorumlar mısınız?
Belki kitabın ismi ve salgın ile ilgili olması insanları tedirgin edebilir. Ya da tam tersi olur, ilgilerini çeker, bilemem. Benim tek söyleyebileceğim bunun umutsuzluktan çok, umudu anlatan bir kitap olduğudur. İçinde biraz macera, geçmişten kaçma ve korku ögesi var. Umarım bu harman okuyucuyu etkiler ve bana güzel dönüşler olur. Şimdilik beklemek dışında bir seçeneğim yok. Kitabım daha yeni yayınlandı. Neler olacağını zaman gösterecek.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Birkaç ay önce, Karantina Gemisi diye bir kitap aklımda bile yoktu. Bir kadının yön değiştiren, çalkalanan hayatını anlattığım ikinci kitabım üzerinde çalışıyordum. Galiba o artık üçüncü kitabım olacak. Kitabımın ana karakteri Nilüfer, can bulmak için beni biraz daha bekleyecek. Sonra Covid 19 salgını çıktı. Birden tüm dünya insanları gibi ben de bu haberlerle oturup kalkmaya, sevdiklerim ve kendim için endişelenmeye başladım. Daha önce anlattığım gibi, karantinaya alınan bir gemiden etkilenince yönüm değişiverdi. Yakında, “Karantina Gemisini” yazmak için ertelediğim kitabımın çalışmalarına yeniden başlayacağım.
Covid 19 salgını sizi bir yazar olarak nasıl etkiledi?
Her insan kadar, belki de daha fazla. Duygusal biriyim. Çevremde olan biten her şey beni çok etkiliyor. Özellikle olumsuz şeyler. Hayalperest yanım ise herkes mutlu ve iyi olsun istiyor. Ama ne yazık ki dünyanın gerçekleri böyle değil. Yaşamına devam eden her canlı gibi bu gerçekleri kanıksamış sayılırım. Yakın çevremde salgına yakalananlar, hastalığı atlatanlar ve ne yazık ki ölenler oldu. Virüs mutasyona mı uğruyor? Aşı ne zaman çıkacak? Kış aylarında hastalık çoğalacak mı? İşte tüm bu sorular tıpkı Covid 19’un kendisi gibi dünyayı dolaşıp duruyor. Yanıtlar ne zaman bizi bulur bilmiyoruz. Ben yine de olaylara olumlu bakmayı, yaşananlardan çıkarılacak derslere sarılmayı tercih ediyorum. Ne olursa olsun salgın, umut etme hakkımızı elimizden alamaz.
Öncelikle sizi tanımak isteriz. Hatice Yatkın Yetişen kimdir?
Ben 1975 yılında Kastamonu, İnebolu’da doğdum. Çocukluğum İstanbul/Pendik’te geçti. Sabiha Gökçen Kız Meslek Lisesinde Çocuk Gelişimi okudum. Yine İstanbul’da Özel Okullarda Anaokulu Öğretmenliği yaptım. A.Ö.F Bankacılık ve Sigortacılık Bölümünden mezun oldum. Okuduğum bölümle ilgili iş hayatım olmadı. Bir toner firmasında yönetici asistanlığı yaptım. Evliyim, iki üniversite öğrencisi kızım var. Ailemle Niğde’de yaşıyorum.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı?
Kendimi bildim bileli okumayı çok severim, tabii yazmayı da. Daha ilkokulda şiir yazardım. Bunlar bildiğimiz çocuk şiirleriydi. Mesela; kelebek, sarman, canım öğretmenim, kardan adam, uç uçurtmam gibi. Duygu ve hayal dünyası geniş bir çocuktum. Büyüdükçe kısa hikâyeler ve şarkı sözleri yazmaya başladım. Müziğe karşı da bir ilgim vardı. Okumak ve yazmak her zaman hayatımın ön planında oldu. Evlilik, eğitim hayatı, çocuklarım derken aradan yıllar geçti. Galiba bazı şeyleri geleceğe bıraktım. Çocuklar büyüyünce, yani son yedi senedir yazmaya odaklandım. Bu konuda büyük adımlar atmadım desem yeridir. Yazdıklarım bilgisayardaki dosyamda biriktikçe birikiyordu. Sonra iki sene önce başıma gelen kötü bir olasılık aklımı başıma getirdi. Hayatın hayalleri ertelemek için çok kısa olduğunu anladım. İlk kitabım bu dönemi atlattıktan sonra yayınlandı. Bu bir nevi zor zamanlarımda kendime verdiğim sözü tutmaktı.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Gerçek hayat beni çok etkiler. Duygu dünyam hep doludur, hayal dünyamla yarışır yani. Okuduğum bir haber, yakın çevremde yaşanan bir olay, dünyanın başka ülkesindeki bir dram beni yazmaya itebilir. İlk önce konuyu düşünürüm. Bu günler sürebilir. Kurguyu ve kişileri daha yazmadan kafamda oturturum. En zoru ise yazmaya başladıktan sonrasıdır. Bazen aklımda bile olmayan bir karakter oluşur ve kendisini ön plana çıkarır. Bazen de karakteri silerim, hiç olmamış gibi yok olur. Kurguya iyi oturmamıştır çünkü. Yazmak, yapboz yapmak gibi, resmi bütünüyle görebilmek ve uygun yerlere, uygun parçaları yerleştirmek gerekiyor.
Okuyucu ile buluşan “Görünmez Kadın” isimli eserinizden bahseder misiniz?
İki sene önce bir sağlık sorunu yaşadım. Ben buna kötü olasılık diyorum. Son yedi senedir kitap yazıyor, bununla ilgili adım atmayı bekliyordum. Ama yerimde saymak dışında hiçbir şey yapmamıştım. Fakat hastalanınca neyin önemli olduğunu düşünmeye başladım. Hayat akıp gidiyordu, bense anlamsızca bekliyordum. Neyi beklediğimi bilmiyorum. Belki de başaramamaktan korkuyordum, kim bilir? Neyse ki aklım başıma geldi. Tedavi sürecinde yaşadığım her şeyi; umudu, acıyı, korkuyu, yazmaya başladım. Amacım zehri akıtmak, kendimi rahatlatmaktı. Sonra bu yazdıklarımı bir kitap haline getirmeye karar verdim. Böylece ilk kitabım “Görünmez Kadın” ortaya çıktı. Bu kitap kendini görünmez hisseden bir kadının, görünür olma çabasıydı.
Karantina Gemisi isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
Tam olarak şu mesajı veriyorum: “Hepimiz aynı geminin yolcularıyız.” Bu dünya, tüm insanların yolcu olduğu büyük bir gemidir. Yolculukta başımıza her şey gelebilir. Fırtınalar, korsanlar, buzdağları, salgın hastalıklar. Önemli olan gelip geçici olduğumuzun bilincinde olmamızdır. Bizler limanlarda inen birer yolcuyuz. Tıpkı vaktimiz dolunca toprakla buluşacağımız gibi. Eğer o gemi fırtınalardan yenik düşer, parçalanırsa hep birlikte batarız. Dünyayı sadece bizim zanneder diğer canlıları hiçe sayarak bencillik edersek, gemimiz su almaya başlar. Dünyayı etkileyen Covid 19 salgını, insanlar için bir milat olmalı. İnsan denilen canlı, dünyayı kirletmekten, bencilikten, savaşmaktan, öldürmekten vazgeçmeli. Başa gelen kötü olayları bir tür mesaj olarak görmek en iyisidir. En azından ben böyle görüyorum. Kitapta Türk karakterler dışında, dünyanın farklı ülkelerinden çok sayıda insan var. Yolcu gemisindeki bu insanlar, dünyadaki tüm insanları temsil ediyor. Özellikle böyle yaptım. Hepimizin aynı geminin yolcusu olduğumuz mesajını vermek istedim. Umarım bu mesaj alınır.
Karantina Gemisi kitabının ismi nereden geliyor?
Kısaca açıklamam gerekirse ben de herkes gibi Covid 19 salgınından duygusal olarak etkilendim. Hastalığın ilk yayıldığı aylarda bu etkileniş çok daha fazlaydı. Şimdilerde ister istemez kanıksamış sayılırım. İşte o günlerde salgın yüzünden karantinaya alınan yolcu gemisi ile ilgili bir haber gördüm. Binlerce insan on dört gün boyunca gemiden ayrılamayacaklardı. Farklı ülkelerin vatandaşı olan bu insanların neler hissetmiş olabileceğini düşündüm. Bu düşünüş beni ikinci kitabımı yazmaya itti. Birkaç gün içinde kafamda romanımın konusu oturdu. Balayına çıkan Türk bir çift kitabımın ana karakterleri oldu. Diğerleri de gemiyle tatile çıkan farklı ülkelerden insanlardı.
Karantina Gemisi isimli eserinizi okur gözüyle yorumlar mısınız?
Belki kitabın ismi ve salgın ile ilgili olması insanları tedirgin edebilir. Ya da tam tersi olur, ilgilerini çeker, bilemem. Benim tek söyleyebileceğim bunun umutsuzluktan çok, umudu anlatan bir kitap olduğudur. İçinde biraz macera, geçmişten kaçma ve korku ögesi var. Umarım bu harman okuyucuyu etkiler ve bana güzel dönüşler olur. Şimdilik beklemek dışında bir seçeneğim yok. Kitabım daha yeni yayınlandı. Neler olacağını zaman gösterecek.
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Birkaç ay önce, Karantina Gemisi diye bir kitap aklımda bile yoktu. Bir kadının yön değiştiren, çalkalanan hayatını anlattığım ikinci kitabım üzerinde çalışıyordum. Galiba o artık üçüncü kitabım olacak. Kitabımın ana karakteri Nilüfer, can bulmak için beni biraz daha bekleyecek. Sonra Covid 19 salgını çıktı. Birden tüm dünya insanları gibi ben de bu haberlerle oturup kalkmaya, sevdiklerim ve kendim için endişelenmeye başladım. Daha önce anlattığım gibi, karantinaya alınan bir gemiden etkilenince yönüm değişiverdi. Yakında, “Karantina Gemisini” yazmak için ertelediğim kitabımın çalışmalarına yeniden başlayacağım.
Covid 19 salgını sizi bir yazar olarak nasıl etkiledi?
Her insan kadar, belki de daha fazla. Duygusal biriyim. Çevremde olan biten her şey beni çok etkiliyor. Özellikle olumsuz şeyler. Hayalperest yanım ise herkes mutlu ve iyi olsun istiyor. Ama ne yazık ki dünyanın gerçekleri böyle değil. Yaşamına devam eden her canlı gibi bu gerçekleri kanıksamış sayılırım. Yakın çevremde salgına yakalananlar, hastalığı atlatanlar ve ne yazık ki ölenler oldu. Virüs mutasyona mı uğruyor? Aşı ne zaman çıkacak? Kış aylarında hastalık çoğalacak mı? İşte tüm bu sorular tıpkı Covid 19’un kendisi gibi dünyayı dolaşıp duruyor. Yanıtlar ne zaman bizi bulur bilmiyoruz. Ben yine de olaylara olumlu bakmayı, yaşananlardan çıkarılacak derslere sarılmayı tercih ediyorum. Ne olursa olsun salgın, umut etme hakkımızı elimizden alamaz.
Cok guzel anlatmissin yuregine saglik